13 Mayıs 2009 Çarşamba

Larry Spriggs ve travma


Fotoğrafta Lakers'ın 1984-85 sezonunda NBA şampiyonluğuna ulaşan kadrosu var.
O yıllarda bir nevi NBA finalleri klasiği haline gelen Celtics-Lakers kapışmasında Pat Riley yönetimindeki Lakers bir önceki sezonun rövanşını 4-2'yle alıp şampiyon oluyor.
Fotoğraftaki Magic Johnson'u, Abdul Cabbar'ı, Cooper'ı, James Worthy'yi, Byron Scott'ı hemencecik tanımışınızdır.
Ama bu fotoğrafa bakınca benim gözlerim kadrodaki o birbirinden değerli oyunculara değilde takımın en sıradan oyuncularından birisi olan Larry Spriggs'e takılıyor.
35 numaralı formayı giymiş olan objektife pis bir gülüş fırlatan arkadaştan bahsediyorum.
Yıl 1988. Ülkemizde play-off'lar oynanıyor. Hasret bitecek Fenerbahçe bu yıl basketbolda şampiyon olacak diye çok güçlü bir inanç var hepimizde. Spor serginin büyülü ortamında basketbol sevgisinin kalplerimizi esir aldığı, oyuncularla-taraftarın yürek yüreğe verip şampiyonluk için gün saydığı günler. Normal sezonu 1. sırada bitirimişiz, rakip dayanmıyor takıma.
Adeta şampiyonluk için gün sayıyoruz.
Sezon başında ligin en güçlü kadrosuna sahip oldukları konusunda herkesin hemfikir olduğu ama normal sezonda bir türlü bekleneni veremeyen Çukurova yarı finaldeki rakibimiz oluyor. Ligin en genç ve tecrübesiz kadrosu İTÜ karşısında beklenmedik ölçüde zorlanarak çıkmışız yarı finale. Beklentilerin çok üstünde performans gösteren dinamik ve savaşçı bir kadro karşısında zorlandık ama bir nevi yıldızlar topluluğu halindeki Çukurova'nın tüm sezonki kazanmayı beceremeyen, uyumsuz ve iyi savunma yapamayan kadrosu karşısında uçar gideriz diyoruz.
Behçet, Aytek gibi ülkenin en iyi guardlarını kadrosunda bulunduran Cihangir ve Can Sonat kardeşler gibi basketbol tedrisatını A.B.D'de almış çok iyi oyunculara sahip çok seçenekli bir kadrosu var Çukurova'nın. Üstelik NBA'de oynamış olmayı bırakın, Rucker Park'ta smaç vurmuş olmanın bile bizim ligimizde oynayabilmek için yeterli olduğu bir dönemde parmağına şampiyonluk yüzüğünü takmışta gelmiş Larry Spriggs var kadrolarında. Boru değil Lakers'tan gelmiş üstelik NBA şampiyonluğu yaşamış. O dönem her basketbolseverin ilahı konumundaki Magic'in asistlerini sayıya çevirmiş, onun verdiği pası Cabbar hookla potaya göndermiş falan.
Gerçi bütün sezon şampiyonluk yüzüğünü objektife dayadığı pozlarından başka bir şey görmedik adamın. Bu mu lan NBA şampiyonluğu yaşamış adam diye birbirimize soruyorduk.
Neyse ilk maçta deplasmanda yenildik, şoke olmuştuk ama nasılsa İstanbul'da farklı kazanıp 3. maçı İstanbul'a taşırız diyoruz. O zamanlar normal sezonda oynanan maçların play-off'larda serinin kaça kaç başlayacağına bir etkisi olmadığını hatırlatayım. 2 maç oynanıyor 2 maçıda kazanan takım tur atlıyor eğer seri 3. maça kalırsa ilk iki maçta hangi takım rakibini daha farklı yenerse 3. maç onun sahasında oynanıyor.
Spor sergi klasik tabirle tarihi günlerinden birini yaşıyor, kalabalıktan nefes alınmıyor, 1 dakika susmadan oturmadan, maçı sahadakiler kadar çaba harcayarak seyrediyoruz, adeta birlikte oynuyoruz. Fark bir aralar 13 - 14 lere çıkıyor, Erman Kunter ve Fatih Özal 3'lük yağmuruna tutuyor Çukurova'yı, zaten sezon boyunca birbirleriyle hep sorun yaşayan Çukurova'lı oyuncular birbirleriyle tartıştıkça bu iş bitiyor diyoruz ama farkda bir yandan eriyor. Neyse ki kazandık diye düşündüğümüz anda Fenerbahçe basketbol sevdalılarının başına gelen en büyük travmalardan biri yaşanıyor. Saatin bitiş düdüğünün çınlaması salondaki uğultuya karışırken o ülkemize teşrif eden ilk NBA şampiyonu adam orta sahadan sallıyor topu.
Ama şut atmıyor, sallıyor. Meyve-sebze hallerinde karpuzları kamyondan pavyona nasıl sallarlar aynen o şekilde. Havada süzülen top o sezon hasret biticek, şampiyon olacağız diyen yüreklerin tüm hayallerinin köküne konan bir dinamit gibi herşeyi yerle bir ediyor. Salonda bir saniye susmayan binlerce insan bir anda sessizliğe gömülüyor, panyaya dank diye çarpan topun sesi o ölüm sessizliğinde beynimizde çınlıyor adeta ve top filenin içinden süzülüp geçiyor.
NBA şampiyonu adamın parmağındaki yüzüğü dışındaki tek numarası buydu memleketimizde sergilediği. Binlerce taraftarın önce birbirlerine anlamsız biçimde bakışları, sonrasında ağlayanlar, yerlere yığılıp ne olduğuna anlam veremeden kendinden geçenler, o uğursuz top daha çemberden içeri girmeden soyunma odasına kaçan Spriggs'i yakalayıp dövmek için sahaya fırlayanlar...
O travmanın etkilerini yıllarca yaşadık. 1991'deki şampiyonluğa dek normal sezonda ortalığı kasıp kavuran takımın play-off'larda bir uğursuzluk yaşayıp elenip gideceği korkusu hep yüreğimizin bir yerinde bizi rahatsız edip durdu ve bu korku hep gerçekliğe kavuştu.
Larry Spriggs'te hiç mutlu olamadığı memleketimizden kaçıp gitti, bize hayatta yaşadığımız en büyük travmalardan birini yaşattı ve gitti...

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Bir Fenerbahçeli olarak Larry Spriggs hakkında söylediklerini normal karşılıyorum. Çünkü Fenerbahçelisin. Ama ben bu adamla bir sezon geçirdim o maçıda çok iyi hatırlıyorum ve hatta maçtan sonraki ilk antrenmanda nasıl attığını sorduğumuzda böyle işte dedi ve tekrar aynı yerden aynı şekilde attı.senin tabirinle salladı. Gelmiş geçmiş en kaliteli oyunculardan birisi.On yıl sonra bile tekrar geldiğinde takımındaki genç oyuncunun bile ismini hatırlıyordu. Ne yazık ki playoff maçında elinde çatlak olduğu için verimli olamadı ve ikinci olmuştuk.

cenk dedi ki...

sanırım ufak bir hata olmuş, o maçta tüm sezon rakiplerini 3lük yağmuruna tutan takım hiç 3lük sokamamıştı diye hatırlıyorum ,hatta hafızam beni yanıltmıyorsa 57-57 bitti derken l.spriggs in 3lüğüyle 57-60 kaybetmiştik maçı

Adsız dedi ki...

Mersinliyim.. Cukurova'nin var oldugu 10 sene hemen hemen her macina gitmisimdir.. Larry Spriggs, Turkiye'ye gelmis en iyi yabancilardan biridir.. O sezon da iyi oynadi.. Mac berabere biterken, orta sahadan degil ama uzun mesafeden gayet guzel bir atis yapti..Aradan 20 kusur gecti diye abartip, populistlik yapmayalim..

Adsız dedi ki...

http://video.google.com/videoplay?docid=5364998017507426227#

Travma yüzünden hafızada tahribat olmuş renkdaş :)