30 Nisan 2009 Perşembe

Olimpiakos vs. PAO




Avrupa basketbolunun zirve mücadelesi yarın başlıyor.

İlk maç 19.00'da Barcelona-CSKA arasında.

İkinci maç Atina derbisi; Pire'liler PAO'ya karşı. Saat 22.00'de.

İki maçıda spormax veriyor.

İnsan şu maçları skyturk ten de verir, açık kanaldan herkes seyreder diyicem ama kapitalizmin kurallarından bihabermiş gibi davranmak doğru değil.

Allah tepenizden baksın diyorum.

Olimpiakos-PAO eşleşmesinden başlayalım.

Atinalıların rekabetinde Olimpiakos futbolda, PAO basketbolda bir adım öndedir.

Yunan liginde de Pirelilerden daha dominanttır PAO, Euroleague'de ise 90'larda iki takım arasında ciddi bir rekabet sözkonusu. Olimpiakos'un 1994 ve 1995 finallerinde iki kez PAO'yu geçip final oynaması ama ikisinde de kaybetmesi sonrası Olimpiakos'lular finale çıkarken ne kadar sevindilerse ezeli rakipleri PAO'lular da final maçlarında önce Joventut'un sonraki yıl Real Madrit'in kazanmalarına o kadar çok sevinmişlerdi.

Bir sonraki sene PAO sonrasında ise Olimpiakos şampiyon olurken. PAO bu seneden sonra 2000, 2002 ve 2007 de olmak üzere 3 şampiyonluk daha kazandı. Olimpiakos ise David Rivers'lı o efsane kadrosunun zirveye çıktığı 1997 yılındaki şampiyonluk dışında bir daha Euroleague'in zirvesini göremedi.

PAO son 10 yılın en başarılısı. Aynı şekilde coach Obradoviç'te toplam 5 Euroleague şampiyonluğuyla Euroleague'in en çok şampiyonluk kazanmış hocası. PAO'nun kadrosu da tam anlamıyla Euroleague final four gediklisi oyunculardan kurulu. Perperoglou, Drew Nicholas, Shermadini, Verginis dışında Euroleague'de final four tecrübesi yaşamamış oyuncuları yok. Zaten bu 4 oyuncudan sadece Nicholas hatırı sayılır süreler alabiliyor takımda. Sırf bu tabloya bile bakarak onların bu eşleşmenin favorisi olduğu düşünülebilir ama sezon başında transfer borsasındaki rakamları çılgın seviyelere çıkartan, bir nevi toplama takım haline gelen Olimpiakos bu toplama takımdan beklenmeyen ölçüde bir uyum yakaladılar. Artık sadece oyuncu kalitesi açısından üst düzey bir takım değiller cidden sıkı ve kazanmaya aç ve inançlı bir takımlar.

Yunan liginde de, noral sezonda PAO'nun önüne geçebilen Olimpiakos'un PAO'yu elemesi çok büyük sürpriz sayılmamalı.

Sezon başında en fazla ses getiren transferleri maliyeti tek başına bir Eurolegue kurmaya yetecek olan Childress'tı ama en müspet transferleri CSKA'yla kazandığı 2 Euroleague şampiyonluğundan 2006'dakinde MVP olmayı da becermiş olan Yunan guard Papaloukas'tı.

Takıma sınıf atlatacak kaliteli ve çok maliyetli transferler yaptığınızda o takımın takım olabilmesi için takıma güçlü aidiyet duygularıyla bağlı, herkesin saygı duyacağı, sahadaki oyunun nabzını her parametresinde aklı ve yeteneğiyle elinde tutabilen bir lidere ihtiyaç olur. Bu takım Olimpiakos'sa kalpten Olimpiakos'lu Papaloukas Pire'lilerin hedefi için biçilmiş kaftandı. 2.oo metrelik boyuna rağmen harika bir dripling yeteneğine sahip ama en önemli özellikleri organizasyon yeteneği ve penetreleri sonrası asistleri olan Papaloukas'ın kazanmak için yaratılmış oyunculardan oluşu Olimpiakos'un bu sezonki yükselişinin temel sebeblerinden birisi.

Yine kariyerinde Euroleague şampiyonluğu bulunan Nikola Vujcic ve Halperin transferleri de Olimpiakos'u bu düzeyde mücadele edebilecek bir takım haline getirdi. Vujcic her ne kadar geçirdiği ağır sakatlıklar sebebiyle erken yaşlanmış bir oyuncu olsa da hem ribaunt gücü hem de hücumda pivot hareketlerini kusursuz uygulayabilen fundamentaliyle durdurulması güç bir uzun. Seti kurabilen ve asist yapabilen bir pivot olması da önemli özellikler. Onunla birlikte bu sezon Olimpiakos'un Papaloukas'la birlikte kazanmayı en çok arzulayan oyuncusu olarak görünen Bourousis ciddi bir pota altı gücü oluşturuyorlar. Final four biletinin alındığı Real Madrit serisinde 14 sayı 7 ribaunt istatistikleri tutturan Bourousis vücut vücuda kora kor pota altı mücadeleleri seven ve rakiplerini hem yıpratıp hem de sinirlendiren bir oyuncu. PAO karşısında kendisine benzer özellikleri olan ama kendisinden daha çabuk ve potaya daha çok yüzünü dönen Pekoviç'le mücadeleleri izlemeye değer olacak.

Childress henüz Avrupa basketboluna uyum sağlayabilmiş değil ve açık alan bulamadığı sürece yeteneklerini gösteremiyor, sert savunmalar karşısında yılıyor ve PAO maçında karşısında savunma kurgusunun kralını bulacak, onunla birlikte Lynn Greer'ın performanslarını bu maçta özellikle arttırmaları gerekecek. Çok sevdikleri açık alan oyununu PAO karşısında oynayabilmeleri pek mümkün değil.

İki iri oyuncuyu birbirine yapıştırmışsın gibi duran hiç sevmediğim oyuncu tipi olan Schortsanitis'in cezasının bittiğini ve final four da oynayacağını söyleyelim.

Olimpiakos'ta, Michalis Pelekanos ve Panagiotis Vasilopoulos'un sakatlıkları ve oynayıp oynayamayacakları, oynasalar bile ne verim verebilecekleri halen soru işareti. PAO'ya göre daha az seçenekli kadrosu zaten sorunken Olimpiakos için bu sakatlıklar can sıkıcı.

Bence, PAO'da Jasikevicius ve Pekoviç olmasa oynadıkları oyunu seyretmek kabusa dönüşür. Adamlar temposuz ve uyuta uyuta oynanan basketbolun piri. Oyunlarının lideri, Eurolegue tarihinin en fazla en iyi savunmacı ödülünü kazanan oyuncusu Diamantidis sakatlıktan döndü. Onunla başlayan örümcek ağını Papaloukas'ın delip delemeyeceği sorunu maçın kaderini etkileyebilecek en önemli etken belki de. Geçen yılın beklenmeyen başarısızlığından sonra bu sezon biraz daha tempolu oynuyorlar. Agresif hücum eden takımlara karşı biraz zorlansalar da onları yenmek gerçekten çok güç.


28 Nisan 2009 Salı

Haramilerin saltanatını yıkın



Kurulduğundan bu yana Deplasmanlı Bayanlar Voleybol Ligi Şampiyonları :


1977-1978 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
1978-1979 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
1979-1980 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
1980-1981 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
1981-1982 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
1982-1983 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
1983-1984 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
1984-1985 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
1985-1986 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
1986-1987 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı

1987-1988 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
1988-1989 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
1989-1990 Voleybol Sezonu Emlak Bankası
1990-1991 Voleybol Sezonu Emlak Bankası
1991-1992 Voleybol Sezonu Vakıfbank
1992-1993 Voleybol Sezonu Güneş Sigorta
1993-1994 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
1994-1995 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
1995-1996 Voleybol Sezonu Emlak Bankası
1996-1997 Voleybol Sezonu Vakıfbank
1997-1998 Voleybol Sezonu Vakıfbank
1998-1999 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
1999-2000 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
2000-2001 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
2001-2002 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
2002-2003 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
2003-2004 Voleybol Sezonu Vakıfbank-Güneş Sig.
2004-2005 Voleybol Sezonu Vakıfbank-Güneş Sig.
2005-2006 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
2006-2007 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı
2007-2008 Voleybol Sezonu Eczacıbaşı Zentiva



Haramilerin saltanatına son vermek, salon sporlarında şirket-banka-belediye egemenliğini yıkmak için, tarih yazmak için sarı melekler hazır.

Bu kulüp tarihi boyunca öncüydü, bayrak şimdi sizin, taraftarına sevgisini, onlara pankart açarak gösteren sarı melekler bu gururu yaşamayı çoktan haketmişti.

27 Nisan 2009 Pazartesi

Kızlar finalde




Hep geriden götürdükleri maçı, son nefeste kazanabildiler.

Gelenek bozulmadı son 11 sezonda 10. kez finaldeyiz.

Galatasaray'ın daha geniş ve daha seçenekli bir kadrosu olduğu doğru olabilir. Ama daha dirençli ve doğru basketbolu daha iyi oynayan, topun daha fazla kıymetini bilen ve daha çok paylaşan takım Fenerbahçe'ydi.

Aslında o uğursuz salonda finale kalabilmek çok zor oldu.

Işıl sakatlanmasa işler farklı olabilirdi. Işıl sahada yokken Galatasaray cidden krize giriyor. Tuğba ve Esra iyi oyuncular, bilekleri de düzgün, iyi atıcılar falan ama tempoyu ayarlayacak, takımlarının hücumuna nefes aldırabilecek oyun görüşleri yok. Işıl sahada yokken topu Augustus'a çok erken veriyorlar, dolayısıyla Augustus fazla zorluyor, etkinliğinin artabileceği pozisyonlarda topu kullanmak yerine, kapalı savunmayı delmeye çalışıyor. Onun gibi bir silahın etkinliği Işıl sahada yokken azalıyor.

Birsel'in bir çok pozisyonda saçmaladığı, Powell'ın ayaklarını yerden 1 cm kaldırmadan oynamaya çalıştığı, Esmeral'ın kendi standartının altına düştüğü, Nevriye'nin Galatasaray'ın geniş ve güçlü uzunları karşısında ezilen pota altı gücümüzü tek başına ayakta tutmaya çabaladığı bir maçta finale uzanabilmek fazlaca talihli bir iş.

Maçın sonunu oynamayı daha iyi bilen Fenerbahçe'ydi. Ajavon'un yeni bir Cappie olma yolunda ilerleyişi dışında Katie Smith'in liderliği maçı getiren etkenlerin başında geliyor. Çok şut kaçırmasına rağmen Galatasaray'ın güçlü ve yorucu pota altı oyuncularına karşı neredeyse tek başına direnen Nevriye'nin mücadelesi de önemliydi.

Gelenek bozulmadı ve finaldeyiz ancak yıllardır Euroleague final four un kapılarından dönerken de başımızı ağrıtan sorun halen bu takımın sınıf atlamasının önünde bir engel olarak duruyor. Galatasaray'ın enine boyuna gelişmiş, yırtıcı ve dağıtıcı, agresif hücum eden uzunlarının karşısında dağılan pota altı gücümüzün bu lig için olmasa da artık bu takımın oynaması gereken Euroleague final four u için elzem olduğunu bir kez daha gördük.

Young yüksek posttan Kress boyalı alndan içeriye dalıp dalıp ezdi bizimkileri. Ayrıca pota altında ribaund için yer bile tutamayınca, büyük bir özveriyle Galatasaray'lı oyunculara ancak saçma sapan şutlar sallamalarına izin veren dirençte bir savunma yaparken bu kadar çok hücum ribaundu kaptırmak savunma direncini felaket biçimde baltalıyor.

Tabii, uzunların hücumda etkinlikleri özellikle Young'un içeri penetreleri bizim savunma kurgumuzu dinamitlerken maçın koptuğu kader anlarında topu iyi savunulan Augustus'un kullanması dışında opsiyon düşünemeyen Galatasaray benchine teşekkürlerimi sunuyorum.

Unutmadan Haydar hocanın hakkını takdim etmeli, emanetçi falan ama bu takımın savunma direncini cidden arttırdı.

GATE 7 vs GATE 13







1 Mayıs'ta Euroleague final four maçları Berlin O2 arenada başlıyor.

Kavgaları ve düşmanlıklarıyla ünlü 2 yunan takımının; Olimpiakos ve PAO 'nun taraftar gurupları GATE 7 ve GATE 13 'ün yanı sıra CSKA taraftarları da başlı başına sorun.
Bir de maçın tarihi 1 Mayıs ve Berlin sokaklar Avrupa devrimci hareketinin en önemli gösteri noktalarındandır.
Berlin polisi nasıl bir hazırlık içerisindedir kimbilir.

22 Nisan 2009 Çarşamba

Cappie kendisini klonlamıştı yollamış


Pondexter'ın kalbimizdeki yeri ayrıdır elbette ama giderken Fenerbahçe'ye kazandırdığı Mateja Ajavon'u da çok sevdik. Cappie kadar uyumlu bir kişiliği yok, biraz arızalı hatta bazen takımını yakabilecek ölçüde sorumsuz ama o da Cappie kadar kazanmak için doğmuş.
Sanki Cappie kendisini klonlamıştı kopyasını bize yollamış.

Transferini duyduğumda internette şöyle bir tanıtımını bulmuştum Ajavon'un.
Bugüne dek gördüğü en iyi oyuncunun Cappie olduğunu söylediği bölüme dikkat.

Matee Ajavon
* Position: Guard
* Height: 5-8
* Weight: 160 lbs.
* Birthday: May 7, 1986
* School: Rutgers '08Hometown: Irvington, N.J.(As of May 20, 2007)

USA Basketball Notes:

* Gold Medal: 2003 USA Youth Development Festival.
* Named to the 2007 USA Pan American Games Team on July 9, 2007.
* A 2004 USA Junior National Team Trials participant.
* Member of the 2003 USA Youth Development Festival East Team that compiled a perfect 5- record and claimed the gold medal.
* Shot a Festival record 60.0 percent (6-10 3pt FGs) from 3-point.
* Posted Festival bests of 11 points and five rebounds versus the North and four assists versus the West.


College Honors

* Named Associated Press 2007 All-America honorable mention.
* Earned 2007 NCAA Tournament All-Final Four honors, averaged 12.0 ppg. and 2.5 apg. in the Final Four.
* Named the 2007 NCAA Tournament Greensboro Region MOP, averaged 16.8 ppg. and 4.3 apg. in four contests to lead Rutgers to the Final Four.
* Named to the 2007 All-Big East Conference second team.
* Selected to the 2007 Big East All-Tournament Team.
* A 2006 All-Big East Conference first team and 2005 All-Big East second team selection.
* Earned 2005 NCAA All-Philadelphia Region Team honors.
* Selected to the 2005 Big East All-Tournament Team.
* Named the 2005 Big East Freshman of the Year and Big East All-Freshman Team.
* Named 2005 and 2006 All-Metropolitan Basketball Writers first team.
* Named Big East Rookie of the Week four times in 2004-05.
* Earned all-tournament team honors at the 2004 Paradise Jam.


College Notes

* Aided Rutgers in 2006-07 to a 27-9 record, the Big East Tournament title and the 2007 NCAA title game; started 28 of 32 games played and averaged a team fourth-best 12.0 ppg. and contributed a team-high 121 assists.
* Averaged 12.6 ppg., as well as team highs of 4.5 apg. and 2.6 spg. as Rutgers finished the 2005-06 season with a 27-5 record, advanced to the NCAA Sweet Sixteen and earned a 16-0 league record for the Big East regular season title.
* As a freshman in 2004-05, aided the Scarlet Knights to a 28-7 record, including 14-2 in the Big East for the conference regular season crown, and the NCAA Elite Eight; averaged a team second best 12.4 ppg., while adding team-highs of 3.5 apg. and 2.2 spg.
* Hit Rutgers' 2007 NCAA Tournament single-game highs of 20 points on three different occassions.


High School Notes
* Attended Malcom X Shabazz High School (N.J.), where she led her squad to a pair of New Jersey Tournament of Championship titles in 2003 and 2004, becoming the first team in history to do so.
* Named a 2004 WBCA, Parade Magazine (second team) and USA Today All-American.
* Named the 2004 Essex County Player of the Year and was a three-time Associated Press all-state selection.


Personal Notes
* Born in Monrovia, Liberia, resides in Irvington, New Jersey.
* Daughter of Patience Wilson and Sameul Ajavon, has one brother, Shawn, and two sisters, Samma and Kardy Goe.
* Was a four-sport athlete in high school, also competed in volleyball, golf and track and field.
* Favorite takeout food: Chinese.
* Favorite meal to make at home: cheddar and broccoli rice with baked chicken.
* If I could be a standout athlete in any sport it would be: tennis.
* When I was five I wanted to be: my mother.
* At my bedside is: a basketball.
* Favorite magazine: ESPN The Magazine.
* Always in my fridge: ice cream.
* Always on my fridge: cereal.
* Most prized possession: my phone.
* Favorite sport aside from basketball: golf, tennis and swimming (even though I can't swim).
* I can play: an invisible flute.
* Favorite basketball player: Allen Iverson, Steve Nash, Dwyane Wade, LeBron James and Cappie Pondexter.
* Favorite non-basketball Olympian: Michael Johnson.
* Best game I ever watched: Rutgers vs. Duke.
* Best player I ever faced: Cappie Pondexter.
* I want to go one-on-one against: C. Vivian Stringer.
* Favorite basketball announcer: Dick Vitale.
* When not playing hoops: I am sleeping.
* Most people don't know: I am a clown all the time.
* Most interesting place ever visited: McDonald's House.
* If I were stranded on an island: I'd call Tom Hanks for advice.

Yarı final serisi 1. maç


Kızlar için yarı final serisi bugün başlıyor. Sezon başında Fenerbahçe-Galatasaray eşleşmesinin finalde gerçekleşeceği düşünülüyordu hatta çokları, WNBA patentli müthiş transferler yapan Galatasaray'ın Fenerbahçe'den daha iyi bir takım olduğunu iddia ediyordu. Sezon başında henüz Pondexter'sizliğe alışamayan, takımı henüz oturtamayan Fenerbahçe'yi Cumhurbaşkanlığı kupasında yenin Galatasaray böyle düşünenleri haklı çıkaracak gibi duruyordu ama gerçekten beklentilerin çok altında ve geniş kadrosunun hiçte hakkını veremeyerek oynadılar bugüne dek.
Fenerbahçe karşısında sezon boyunca alınan 3 mağlubiyet Fenerbahçe'nin hala daha iyi bir takım olduğunu gösteriyor.
Ancak dikkat etmek lazım; Galatasaray'ın geniş ve tecrübeli kadrosu muhtemeldir ki play-off larda vites yükseltecektir.
Bugünkü maç kilit önemde zira seriye 1-0 önde başlamamıza rağmen eğer kaybedersek önümüzdeki 2 maçın deplasmanda olması işleri çok zora sokabilir.

Galatasaray'ın en büyük sorunu halen bütünlüklü bir takım olamamaları. Özellikle hücumda kısalar ve uzunların iki ayrı takım gibi hücum etmeleri bir türlü çözülemeyen bir sorun onlar için. Hücumda birbiriyle hiç yardımlaşamayan oyuncuların savunmanın temel prensibi olan yardımlaşmayı kendi alanında yapmalarından bekleyemezsiniz.
Işıl'ın oyunda olmadığı süreler ayrıca bir sorun. Takım tüm ritmini kaybediyor Işıl'sız kaldığında. Esra fena bir atıcı değil ama organizatör yönü çok zayıf bence. Young'un dağıtıcılığı ve direnci ve elbette Augustus gibi her koşulda sayı bulabilme yeteneğine sahip bir oyuncunun varlığı ciddi tehdit. Benim merak ettiğim Tuğba, Bahar gibi bilekleri fena olmayan oyuncular tüm sezon boyunca hücumda bu kadar az insiyatif almışlarken play-off larda nasıl bir katkıda bulanabilecekler. Zira play-off maratonunda hep aynı 1-2 isim üzerinden hücum planları yaparsanız çuvallarsınız.

Birsel'in iyice olgunlaşan soğukkanlı oyunu, Ajevon'un gün geçtikçe Pondexter'ı özleyenlere artık ben varım diyişi ve Nevriye'nin bir uzun oyuncu için çok iyi sayılabilecek şutu Katie Smith'in halen devreye girmemesine rağmen Fenerbahçe adına hücumu derleyip topluyor. Ancak savunma direncimiz ne kadar iyi olursa olsun Galatasaray'ın sert ve iri uzunlarına verilen hücum ribauntları savunma direncimizi kıracak önemli bir etken, Augustus'un çok faul aldırma potansiyelini de unutmayalım.

Galatasaray'ın final niteliğindeki maçlarda maç sonlarını iyi oynuyor oluşu korkutucu o halde mutlaka Birsel'in maç sonuna diri kalması lazım. Aksi tartirde maçın sonlarına farklı önde girsek dahi geriden gelen rakibin yaklaşmasıyla oluşabilecek baskıyı serinkanlılıkla atlatabilmek güç olabilir.

21 Nisan 2009 Salı

Seri başlıyor










Deplasmanlı bayan basketbol ligindeki ilk ve son şampiyonluğumuzun resimleri.
7. şampiyonluk için seri yarın başlıyor.
Galatasaray'ın yıllar süren ambargosuna son verdiğimiz tarih olan 19.04.1999 günü bayan basketbolu için bir milat niteliği taşıyor.
Memlekette ilk kız basketbol takımını kuran ve 1960'ların sonunda müessese kulüplerinin çiftliğine dönüşen bu branştan çekilene kadar şampiyonluklara ambargo koyan Fenerbahçe'nin bayan basketbolunun zirvesine dönüşünün tarihidir o gün.
Galatasaray'ın 1-0 önde başladığı seriyi 3-2 ye getirip şampiyon olduğumuz gün abdi ipekçi'nin tribünleri de müthişti.
Davullar, pankartlar, hınca hınç tribünler yeni bir dönemin başlangıcını işaret ediyordu.
O günkü maç kadrolarını hatırlatalım.
SALON: Abdi İpekçi
HAKEMLER: Mehmet Keseratar, Ufuk Akyüz
FENERBAHÇE: Nagy 7, Didem 12, Clarissa 27, Arzu 13, Serap 12, Ceyda , Tuğba
GALATASARAY: Derya 7, Stinson 18, Handan 8, Çelen 5, Longin 16, Aycan , Nihan 2
İLK YARI: 30-29

20 Nisan 2009 Pazartesi

Enkazdan Kurtulabilir miyiz ?


Futbol takımımız için henüz başlarken kayıp olan bir sezon, en iyimserlerimiz ve kazanımı başarıyla ölçenlerimiz için dahi sona erdi. Ankaraspor karşısında alınan yenilgi artık tartışmaya bile gerek görmeden bir iflasın belgesi olarak kafalarımıza çalındı.
Şimdi herkesin dilinde gelecek sezonun planlarını vakit kaybetmeden yapmak lazım diye bir şeyler dolanıyor. Ama bu o kadar kolay değil.
Aldanmamak lazım yıllardır kurumsallaşma lafı Fenerbahçe cenahında en fazla telafuz edilen kelimedir ama gerçekte bu dağılmış, enkaz halinden takımı çıkartabilecek kurumların ve bu kurumların hazırda planlarının varolduğuna hiç inancım yok.
Fenerbahçe'de takıma, takımın geleceğine dair kararlar ya alınan başarılı sonuçların yarattığı sarhoşlukla ya da yenilgilerin yarattığı öfkeyle alınır.
Avrupa'da tarihinin en başarılı sonuçlarını alan takımın hocası 1 ay sonrasında, Galatasaray yenilgisiyle şampiyonluğu kaybedince fazla özgürlükçü bulunup takıma askeri disiplini getirecek bir hocayla anlaşılır mesela. Artık yumurtalı, unlu doğumgünü partileri sona ermiştir ve havuza girerken bile tek kol sıra halinde hareket eden disipline olan oyunculardan kurulu bir müfrezemiz vardır. Şimdi bu takımda başarısız olursa çözüm belli. Aragones oyuncularla arkadaş olmayı beceremedi. Tekrarda güleryüzlü, oyuncularına hem saha içinde hem de saha dışında özgürlük sağlayan babacan bir hoca bulmalı.
Nasıl ki, çocuk yaşta oyunculardan kurulu Arsenal'den 5 yiyince, yaşlı topçularla olmaz bak yetenekli gençler bulmak lazım dediysek bu sezon biterken de yine savrulacağız gibi geliyor.
He kalan 6 maçtan 3-4 galibiyet çıkarır bir de Türkiye kupasını alırsak bu kez Aragones Türkiye'ye alıştı. Deivid nasıl ki 2. senesinde patladı Guiza'da öyle olur, Josico'da sakatlığının etkilerinden kurtuluyor falan diye yola aynen devam edebiliriz. Aman diyim.
Kurumsallaşma falan yalan, en azından bu takımın futbol adına planlarını yapacak beyinlerden kurulu kadrolarımız yok, hem yurtiçinde hem de yurtdışında hem kısa hem uzun vadede futbolcu araştıran ekiplerimiz yok, A takımla uyumlu bir gelişme planı izleyen altyapı organizasyonumuz yok, futbol aklımız yok.
Savrularak futbol adına kararlar alan bir yönetimimiz var.
Hayal görmeyelim bu takım seneye dirilirse bu tesadüflerin ve bu formanın direnişçi, isyancı geleneği sayesinde olacaktır.

17 Nisan 2009 Cuma

Haramilerin Saltanatını Yıkacağız




Bir basketbol tapınağını andıran spor serginin parkelerinin tozunu yutan, tahta tribünlerinde coşan Fenerbahçe basketbol sevdalıları için yıllar boyunca ''haramilerin saltanatını yıkmak'' hep inanılan bir hedef olmuştur.


Yıllar boyunca müesseselerin dev bütçeleri karşısında onlara kıyasla küçük bütçelerle kurulan kadrolarımız Çukurova, Eczacıbaşı, Beslen, Tofaş, Paşabahçe, Efes, Ülker gibi dev bütçeli müessese kulüpleriyle dipten gelen bir tutkunun parkelerde büyüttüğü sevgiyi arkasına alarak başa çıkmaya çalıştı.


Yeri gelmişken haklarını yememek lazım, bu müesseselerin basketbola sağladıkları dev kaynaklar bugün memleket basketbolunun vardığı noktanın en temel sebeblerindendir.


Acıdır ki; bu müesseselerden canımızı en çok sıkan, küfürlerimizi en çok yiyeniyle, 1995 sezonunda şampiyonluğu elimizden kahpece yöntemlerle alanıyla yapılan işbirliği bu adı hala amatör sporlar diye anılan salon sporlarındaki amatör ruhumuza vurulan büyük bir darbe oldu.


Ama özellikle son yıllarda müesseselerin türlü oyunlarıyla kirlenen başka bir branşta haramilerin saltanatını yıkmaya çalışan takımlarımız çubuklunun hakkını sonuna dek veriyorlar.


Erkek voleybol takımının geçen yıl şampiyonluğu kazanırken sponsorunun taraftarın kulübüne maddi destek sağlamak için kurduğu internet sitesi olması önemliydi. Müesseselerin, belediyelerin güçlü kadrolarla seyir zevki yaşattığı ama salonları soğuk ve ruhsuz ortamlara mahkum ettiği ortamda gücünü taraftarından alan bir takımın şampiyonluğu eski zaman hikayelerini andırıyordu.


Onların şampiyonluğu kadar kızların final serisinde Eczacıbaşı'na kaybetmeleri sonrasında dektikleri gözyaşları da değerliydi bizim için.


Bu kez hem erkeklerde hem kızlarda haramilerin saltanatına son vereceğimiz final serileri başladı. Bir 1o sene öncesinde hayallerimize bile giremeyecek bir başarı.


İki takım oyuncularının birbirinden ayıran bir filenin fiziksel teması engellediği bir sporu sevebileceğimi hiç düşünmezdim ama sözkonusu Fenerbahçe olunca seviyor insan.



16 Nisan 2009 Perşembe

Euroleague'de Atina derbisi ve Alvertis


Bizim derbimizin kavgası, gürültüsü, patırtısı devam ederken komşuda basketbolda derbi heyecanı yaşıyor.


Euroleague'de 1 Mayıs akşamı Atina derbisi Berlin'de yaşanacak. Final four un diğer eşleşmesi Barca-CSKA arasında. Ama elbette asıl heyecan iki Yunan takımının maçında yaşanacak.


Olimpiakos-Panathiniakos rekabeti futbolda olduğu kadar basketbolda da dişe dişe kana kan yaşanan derbilerdendir.


Yunanistan deyince kalbimiz AEK ve Gate 21'le atar ama Olimpiakos ve Panathinaikos rekabetinin yeri ayrıdır.


Eşleşme gerçekleştiğinde iki takımın 1994-95 sezonunun Final-four unda Zaragoza'da karşılaşmaları, Olimpiakos'un kazanıp finale çıkışı ve Real Madrit'le oynayacakları final maçı günü Panathinaikos'lu Alvertis'in Real Madrit formasıyla televizyonlara çıktığı haberleri aklıma geldi.


Adam zaten basketboluyla da her hareketiyle buram buram tahrik kokardı.Olimpiakos bir önceki sezon olduğu gibi o yılda finalde kaybetmiş, ancak 1997'de David Rivers'la kadrosuyla Euroleague şampiyonu olabilmişti.

3,3,3


Kral bugün kral olduğu topraklara geri döndü ve sağlık kontrolünden geçti.
Fotoğraf resmi siteden.

Eliyle yaptığı hareket nedir ? Ben üst üste 3. şampiyonluğu kazanacağız şeklinde yorumladım ama...

14 Nisan 2009 Salı

Yenisi Geliyor...




Kraliçeler üstüste 6. toplamda 8. Türkiye kupasını almak üzere.
Darısı futbol takımızın başına diyip geçen yılın kupasını hatırlayalım.

Bu maçı bu saatte oynatanın.....



Türkiye kupasında kraliçeler ilk yarıyı 12 sayı farkla önde kapatmışlar.
Basketbola ilgi azmış da bıdı da bıdı.
Ulan hafta içi saat 15:30'a final maçı mı konur.

Galatasaray halen Fenerbahçe'yle başa çıkabilecek bir takım olamadı bence. Tüm hücumları Augustus üzerine yazınca olmuyor . Hücumları bizle başa çıkacak derece de olgun değil. İri yarı sağlam pota altı oyuncuları bizden çok ribaunt alır ama yine pota altında bizimkiler onların dengesini bozacak hareketlilikteler. Işıl'ın kenarda olduğu süreler ise Galatasaray'ın en rahat dağılabileceği dakilar. Bu maçın ilk yarısı nasıl geçti bilemiyoruz tabii, sadece forumlarda okuyabiliyoruz.

Bir sürpriz olmasa kupa yine bizim, sezon sonunda şampiyonlukta öyle...

13 Nisan 2009 Pazartesi

Utanç

Dünkü derbide yaşananlardan herkes utanmış görünüyor. Memleketin tüm basın yayın organları kınıyor yaşananları. Ama tüm manşetlerde göze çarpan şu ki, Galatasaray taraftar forumları bile olaylara bu kadar yanlı yaşananları bu kadar çarpıtarak bakmıyor.
Fenerbahçe düşmanlığının, Fenerbahçe'ye karşı duyulan hasetin tüm beyin fonksiyonlarını esir aldığı kalemlerin bu kadar sorumsuzca, ateşe benzin dökercesine yaklaşıp kin ve nefret tohumlarını ekmeye devam etmeleri futbol sahasının boks ringine dönmesinde bu işten çok utanmış görünen QTM'nin katkı payını gözler önüne seriyor.

Bir iki örnek;

-Sporx.com; memleketin en çok tıklanan spor sitelerinden birisi, Mete Aydın isimli bir adama köşe vermişler orada. Hıncal Uluç tadında sallayıp duruyor. Kin ve nefret tohumlarını binlerce insanın okuduğu bir yayın yoluyla ortalığa saçmakta beis görmüyor. Maç yazısında tamı tamına şunu söylüyor.
''Ama Fenerbahçe'de bir oyuncu var ki, bırakın sporcu olmayı insan olamaz. Evet bu adam Lugano'dan başkası değil. Bir adama sen arkadan nasıl vurursun, bu vurmak da değil, taammüden adam öldürme.''
Şimdi bu hezeyanı okuyunca insan düşünüyor, bir insana sen insan değilsin demekten daha ağır bir hakaret söyleyin bana, basın yayın organlarını Fenerbahçe'ye karşı olan kinlerini kusmak için kullanan bu insanlara böylesine altı boş, dayanaksız hezeyanlarını, küfürlerini etme şansı veren platformlara çeviren medya yöneticileri derbide yumruklaşan futbolculardan daha mı az sorumlular bu rezillikten ?
-Ülkenin en fazla okunan gazetelerinden birisi manşet altı yazısında aynen şöyle veriyor haberi;
'' Lugano'nun başlattığı olaylar....'' Gören de 90+3'e kadar dostluk havasında bir maç yaşandığını, Emre Aşık'ın önce çift dalıp biçtiği Carlos'a yerde yatarken yaka paça dalıp dövmeye kalkıştığı, Fenerbahçe'nin tercümanı Samet'in tribünlerden atılan şişeyle kafasının yarıldığı, Sabri'nin 10 kız çocuktan sonra doğan erkek çocuk şımarıklığıyla her pozisyonda hakemlere posta koyup kart görmediği, Emre'yi oyundan attırmak için her türlü çirkefliği yaptığı maç bu değil. Bir oyuncuya karşı linç kampanyası başlatmak, onu hedef göstermek belki de bu ülkede mesleğini yürütmesine engel olacak bir kampanyaya bu kadar sorumsuzca ön ayak olmak mıdır medyanın görevi ? Sizler yumruklaşan Arda'yla Semih'ten daha mı az günahkar sınız ?
-Lig Tv de Sergenvari yorumlar yapan bir gazeteci çerptı gözüme. İsmini bilmiyorum, Haftanın Renkleri diye bir programda konuşuyor. Sokakların bıçkın delikanlısı rollerinde. Şöyle bir şeyler geveliyor. ''Arda'ya suç bulmuyorum Semih arkadan ona vurunca o da döndü iki tane geçirdi onun suçu yok'' Şimdi Fenerbahçe'li vurunca suçlu Galatasaray'lı vurunca tahrik var ölçüleriyle tarafsız olmanız gereken mecrayı taraftar forumuna çeviren bu adamlar Sabri'den daha mı az çirkef.
-Adnan Polat denen şahış maçtan sonra her zamanki hezeyanlarına devam ediyor bu kez cepheyi genişletme çabasında. O kadar ki can düşmanı Fenerbahçe'nin de kendileriyle birlikte gizli güçlerce şampiyonluk yarışının dışına itildiğini iddia ediyor. Ve medya ciddi ciddi bu adamın bu hezeyanlarını yayınlamaya, tartışmaya devam ediyor. Lugano'ya 10 maç ceza isteyen, siktir git çeken medya bu adamın bu memleketin futbol dünyasına Lugano'nun hareketleriyle kıyaslanamayacak derecede büyük oranda düşmanlık tohumları ektiğinin farkında değil mi ? Neden Lugano'ya, Emre'ye, Volkan'a karşı kahramanca vuruşan medya Adnan Polat'a siktir çekemiyor ?
-Bu kavgadan çok utananlar, Galatasaray'lı yöneticilerin sorumsuzluğu sebebiyle binlerce insanın ölebileceği bir facianın eşiğinden dönmesiyle pek ilgilenmişe benzemiyor. Ulan o derme çatma platform çöküyordu az kalsın platformun üzerindeki ve kapalı alttaki binlerce insan ölüyordu. Bırakın saha kapatmayı, seyircisiz oynamayı falan o statta maç oynatan federasyonu, her bokunu devlete yaptıran stadına beş kuruş tadilat parası harcamayan Galatasaray yönetimini binlerce insanın ölümüne mal olabilecek bir facianın eşiğinden dönülmüşken bile topa tutamıyorsanız ayıp size. Siz Lugano'nun kafasına taammüden adam öldürmeye teşebbüs deyin. Devam edin.

Dünkü derbiden utanmışlar. Asıl biz sizden utanıyoruz. Fenerbahçe'ye duyduğunuz hasetle halka doğru ve tarafsız haber ulaştırmanın aracı olan kurumları futbol dünyasının temellerine yerleştirilen dinamitlere çevirdiğiniz için, İslam babanın kemiklerini sızlattığınız için.

Solomon'un dönüşü ve Mrsiç


Solomon'un dönüşü sonrası tribüne çıkacak isim muhtemelen Green olmayacaktır. Tanjeviç'in kafasındaki basketbolu takıma oynatmak için daha doğrusu sahada olan bitenin hiç bir zaman kendi insiyatifinin dışında gelişmemesi, zor anlarda, oyun sıkıştığında oyuna bireysel insiyatifile müdahele edecek bir liderin türememesi için biçilmiş kaftan, seçilmiş adamdır Green. Korkarım alacağı süreler azalsa da Tanjeviç'in bu takım benim kavgasının silahlarından olmaya devam edecektir.

Bu durumda sezon başından bu yana bir çok maçın kazanılmasında önemli bir etken olan kaptanın alacağı süreler muhtemelen azalacaktır.

Mrsiç için sezon başında en iyi ihtimalle alan savunmalarına karşı sıkışılan anlarda dış şut tehditi oluşturmak için kısa süreler alabileceği düşünülmüyor değildi hatta vefa gösterisi olarak kadroda tutuluyor diyenler vardı.
Ama kadro revizyonunun yarattığı verili durum kaptanın 40'ına merdiven dayamışken sahada daha fazla sorumluluk almasını, hatta kendisini bu yaşta geliştirmesini zorunlu kıldı.
Son Telekom maçında guard savunmamız rezalet ötesi hallerdeyken bu gediği kapamak için ondan medet umulması örnektir, ya da 2 numarada sadece şutör olarak faydalanılacağı düşünülen bir sezonda oyunun temposunu ayarlayan, penetre edip sayı bulan, fast break bitiren, sert savunma yapan 1 numaraya dönüşmesi onun iş ahlakı ve takım oyuncusu olma bilinciyle alakalıdır.
Euroleague gibi üst düzey sertlikte maçlar oynanan bir ligde takımın en güvenilen oyuncularından olmayı başardı, hem de bu yaşta tüm kariyerinin belki de fizik olarak en dirençli sezonunu geçirerek.
Eğer play-off larda onun sürelerinden çalınacak olursa yazık olur.

Serhat Çetin'e ne oldu ?


Enformasyon özürlü kulübümüz sayesinde Serhat Çetin'in yeniden ameliyat olduğunu bir çok kişi bilmiyor tabii. Bilenlerimiz ise ne zaman döneceğinden, play-off lara yetişip, yetişemeyecğinden haberdar değil. Gerçi bizim sağlık ekibinin 2 hafta sonra sahada demesine güvenilmez ya neyse.

Sezon başındaki sakatlığı beliyle ilgiliydi, söylenenlere göre kariyeri boyunca kendisine sorun çıkartabilecek bir sakatlığı varmış. Sorun yine o bölgede mi bilmiyoruz. Bakkal dükkanlarının bile internet siteleri var ama bizim basketbol şubemizin yok.

Asıl sorunum onun sakatlığıyla ilgili değil. Bu çocuğun bizim takımda ne iş yaptığıyla ilgili. Zaten hatırlanırsa transferi öncesi bin türlü fırça yiyip geldi. Transferini medyaya kulüpten önce sızdırdığı için transferi yalanlandı, ''onun kalitesinde bizim altyapımızda bir çok oyuncu varken transferi düşünülemez'' diye resmi açıklama yapıldı. Bak gördün mü sen bizim için hiç de değerli değilsin demeye getirildikten sonra da transferi açıklandı.

Sonrasında bir sezon Alpella deneyimi ve ardından pas tutacağı Fenerbahçe benchi macerası.

Sanki hala o Fenerbahçe'ye transfer olduğunu kulüpten önce duyurmasının diyetini ödüyor.

20-30 sayı farkla önde götürülen maçlarda bile neredeyse hiç süre bulamayan, bazen ilk 5 başlatıldığı maçlarda ilk hatasında kenara alınıp azarı yiyip o maçta bir daha hiç oynatılmayan 22 yaşında bir oyuncu en iyi yaptığı iş kısa oyuncu savunmasıyken bu konuda sezon başından beri kendisini hiç düşünmeyen bir coachla niye çalışmaya devam eder anlamıyorum, hala kendisine bu takımda bir gelecek görür mü onu da bilemiyorum.

Oğuz'u kaybediyor olmak


Her uzun oyuncudan Fucka yaratma sevdasındaki Tanjeviç'in sevdiği türden bir uzun olmadığını biliyoruz Oğuz'un. Bir kere Semih ve Ömer Aşık gibi uzun kollu ve atletik değil. Ama kadromuzdaki uzunların arasında en iyi hücum gücü belki de o. Ömer ve Semih'in pota altından sayı bulabilmeleri için mutlaka asist veya hücum ribaundu gerekir ama Oğuz hem arkası potaya dönükken ekmeğini taştan çıkartabilir hem de şıkışan hücumlarda yüksek postta kullanıldığında hücumu yönlendirebilme yeteneğine sahiptir. Hücumda top elindeyken tüm hücuma, sete hakim olabilen dış adamlara uygun şut pozisyonu yaratabilen 2.10'luk bir pivot bulunmaz nimettir ayrıca o dev cüssesinden beklenmedik ölçüde yumuşak bir bileğe sahip. Son 2 sezondur spesiyalitesine kattığı yüksek yüzdeli 3'lükler ise cabası.

İlk bakışta bir nevi bale yapan fil gibi görünse de gerçek bir hücumda lider olabilecek pivot modelidir kendisi. Henüz 20'li yaşlarının başında 3 Türkiye ligi şampiyonluğu ve hatırı sayılır bir Euroleague tecrübesi var.

Ama Tanjeviç onu bir türlü sevemedi, sezon başından bu yana uzun oyuncuların yaşadığı sakatlıklar sebebiyle bulduğu hatırı sayılı dakikalarda neler yaptığı ortada. Doğru düzgün dakikalar aldığında Euroleague'de haftanın MVP'si olmuşluğu bile var. Ki eğer Tanjeviç'in iyi oynayan oyuncuyu kenara alma hastalığı olmasa oynadıkça açılan türden bir oyuncu olan Oğuz'u Eurolegue istatistiklerinde daha tepe noktalarda görmemiz mümkün olurdu.

Tanjeviç, Oğuz ilişkisinde hocanın bir noktada hakkını teslim edelim. Geçen yıl ısrarla onu 4 numara olarak oynatıp, pota altından uzak noktalarda kullanmasının Oğuz'un dış şutunu keşfetmesinde önemli rolü var.

Korkum bu derece önemli ve kadroda alternatifi bulunmayan bir oyuncunun git gide azalan süreleri sebebiyle takımdan kopmak isteyeceğidir. Kendisinin 3. hatta 4. alternatif olduğunu bilmek kolay değil.

11 Nisan 2009 Cumartesi

Solomon'un dönüşü ve Ömer Onan


King Solomon'un dönüşüne sanırım bizler kadar kadrodaki bir çok oyuncu da sevinmiştir. Herşeyden önce bu dönüşün takımın en kötü anında bile kazanma azmini tetikliyecek ruhuna yeniden kavuşması anlamına geleceği aşikar.

Sevinenlerin başında Ömer Onan geliyordur herhalde. Kendisi memleketin en iyi kısa savunmacısı, baskılı ön alan savunmasının, rakibi ön alanda boğmanın, iyi şutörlere kelepçe vurmanın üstadı.

Ancak bu sezon bu konuda çok yalnız. Guard savunması konusunda Mrsiç'ten medet umar hale geldiğimizi düşünürsek Ömer Onan'ın Solomon'un dönüşüne ne kadar sevineceği de tahmin edebiliriz.

Ayrıca onun, takımın kazanma azmini de tetikleyen 1. vitesten 4. vitese ışık hızıyla geçtiği bitirici fast-break sayılarını bulabileceği tempolu oyun mevcut kadromuzla oynanamıyordu ne yazık ki.