4 Mayıs 2009 Pazartesi

Kızların final serisi; ilk maç.


Kızların final serisi beklentilerin çok üzerine çıkan kalitede bir maçla açıldı.

Aslında seri başlamadan önce bayağı kaygılıydım. Galatasaray serisinin final serisi gibi görülmüş olması, Galatasaray'ı eledikten sonra muhtemel bir rahatlama hissi, nasıl olsa şampiyonuz düşünceleri takımın mücadele gücünü düşürebilir diye düşünmüyor değildim. Kaldı ki, Mersin Galatasaray kadar kaliteli bir kadroya sahip olmasa da ligin en plancı-programcı ve iyi koçlarından birisi olan Ceyhun Yıldızoğlu'nun elinden çıkma çok disiplinli bir takım. Galatasaray serisine başlarken biz nasılsa onlardan iyiyiz havası takımda sezilmişti. Bereket, Caferağa'daki ilk maçın ilk yarısından sonra oyuncularımız basketbolun altın kuralı maç oynanmadan kazanılmaz gerçeğini hatırlamışlardı.

Neyse ki final serisinin hava atışından itibaren bu kaygımda zerre kadar haklı olmadığımı gördüm.

Maçın ilk hücumundan itibaren topun değerini çok iyi bilen 2 takım vardı sahada. Sert savunmalar çok top kaybettiriyor ama kaybedilmek üzere olan topun ardından kimse bakmıyor, önce topu kaybeden atlıyor yere. Sanki maçın son hücumu ve o top şampiyonluğun kaderini belirleyecek.

Ligin son 10 yılını domine eden takımın oyuncularının halen şampiyonluğu bu kadar istemeleri halen böylesine yürekten oynamaları şampiyonluk kadar değerli.

Beni ligimizin kalitesi açısından mutlu eden şey; ilk yarısı gözü yoracak derecede tempolu oynanan bir maçta savunmaların bu kadar sert olabilmesiydi. Bu kadar sert bir maçın yorduğu bünyelerin 40 dk. koşarak, tempoyu hiç düşürmeden ve hem fiziksel hem de mental olarak diri kalarak oynamaları büyük iş. İki takım açısından da söylüyorum bunu. 30 sayıya yakın bir fark yemelerine karşın Mersin'de dirençli bir takım olduğunu gösterdi.

Mersin gibi tempoyu seven bir takım karşısında onlar gibi koşarak oynamayı tercih etmek risk almak gibi görünebilir ama savunma sertliği ve en önemlisi de savunma da yardımlaşma o kadar üst düzeydeydi ki bir an olsun kontrolü kaybedip kolay sayılar yemedik.

Hızlı basketbolu seven ve hücum kapasitesi yüksek bir takımdan bu kadar tempolu bir ilk yarıda sadece 30 sayı yemekte önemli bir başarı.

Guard kalitesi de bunda önemli bir rol oynadı tabii. Birsel'i skora pek katkı yapamadığı maçlarda bile oyunun temposunu belirleyebilme yeteneği sebebiyle takdir ederim hep ama dün sanki bize TAU-Barcelona maçı izliyormuşuz gibi hissettiren tempolu bir maç oynanırken kullandığı her topu o kadar doğru pozisyonlardaki doğru ellere atmayı başrdı ki neredeyse hiç hızlı hücum yemedik. Kaldı ki kendisine de sert ve baskılı savunma yapıldı maç boyunca.

Bir de Magic Johnsonvari asistler yaptı, Katie gibi dünyanın en iyilerinden beslenmeye alışkın bir yıldızı bile mutlu eder cinsten asistler.

Katie ayrı bir yazı konusu. Onun katkısının az olduğunu düşünenler olabilir, dünkü oyunu sonrası işte Katie falan diyebilirler ama onun Galatasaray serisinde de katkısı muazzamdı bence. Müthiş bir lider hücumda topu hep isteyen değil çoğu kez kimin nereden kullanması gerektiğini guarda gösteren ve çok kez Ajavon'u perdeyle boş şuta çıkaran o. Savunması çok sert ve her topa yardıma gidiyor. 3 sayı kralı olduğunu biliyoruz ama hücumda asıl katkısı savunmayı delecek hiç bir opsiyon bulunamadığında beton deler gibi savunma duvarını aşabilecek gücü ve bu gücünü gösterirken topu çembere yumuşakça gönderebilecek koordinasyona sahip oluşu.

Hücumlar sıklıkla onun üzerine yazılmıyor ama o her kullandığında verimli kullanıyor.

Mersin 2. maçta direnç gösterecektir. Bu kadar kolay teslim olacaklarını zannetmiyorum ama bir gerçek var; cidden iyi takımız. Kazanmayı bilen, iyi yardımlaşan, birlikte oynamaktan zevk alan bir takım.

Hiç yorum yok: