3 Haziran 2010 Perşembe

Ertuğrul hocaya saygı


Kenar yönetimiyle arasındaki köprüleri atmış, oyuncuların kafasına göre oynadıkları, benchte çizilen oyunların uygulanmamasından bıkmış hocanın molalarda oyuncularıyla dialoğa geçmekten bile kaçındığı, karşısında en ufak bir direnç gördüğünde dağılıp yenilgiyi çabucak kabul eden, kazanmak adına sadece atmayı düşünen bir takımı yardımcı koç etiketiyle başladığınız bir sezonda talihsiz bir hastalık sebebiyle devralmak ve devraldığınızda da sizden şampiyonluk beklendiğini bilmek kolay iş değil.

Kaldı ki, şampiyonluk kaçarsa o güne dek türlü eleştirilere maruz kalmış, git denilen (dediğimiz) Tanjeviç'in final serisinde bu takımı toparlayacak vizyona sahip olduğu ama Ertuğrul hocanın bunu beceremediği söylenecekti.

Ertuğrul hoca için sadece denizin ortasında kendisine devrdilen gemiyi kıyıya yanaştırdı demek doğru olmaz. Daha ötesini yaptı; fırtınaların ortasında rotasını kaybetmiş ve yalpalanan gemiyi sakinlikle idare edip bir rotaya oturttu.

Sezon ortasında Euroleague'de ya tamam ya devam maçında bile birbirleriyle yardımlaşarak oynamayı unutan, savunma yapmadan sadece atarak oynayan, maçları idman havasında idare eden takım final serisinde kazanırken rakibi karşısındaki en belirgin özelliği her maçı kazanmak için kendilerini parkelere atan, gözlerinden ateş fışkırırcasına oynayan oyuncuların oluşturduğu takımdaşlık ruhunu ve kazanma azmini sahaya yansıtabilmeleriydi.

Ertuğrul hocanın oyunculara sevgiyle yaklaşarak ve onlara sahada belli özgürlüklerler vererek özgüvenle oynamalarını sağlayan tarzının etkilerini es geçemeyiz.

Israrla kenarda çizilen hücum setlerini uygulamak için topu paylaşan ve birbiriyle yardımşlaşarak hücum eden takımın bu görüntüsünde yine Ertuğrul hocaya oyuncuların duyduğu güven ve saygının rolü büyük olsa gerek.

Seri boyunca her maçta ona belli kusurlar bulduk. zaten bu kadar dinamik ve skoru, senaryosu çok çabuk değişen bir oyunda koçun hatalar yapması kaçınılmaz.

Ayhan Şahank'teki ikinci maçın son periyodunda 1.5 maçtır devam eden ısrarla uzunlar üzerinden hücum etme çabasından vazgeçip, rahatça kapatılacak farkın zorlama dış şutlarla açılmasına ses çıkaramamasında Ukiç'in telaşlı oyunu kadar onu da sorumlu tuttuk, yine Ayhan Şahenk'te oynanan bir önceki maçta sonlarda fark açılmadan alması gereken molayı almadığı için dağılmış görüntüdeki takımın çaresiz kalıp maçı kaybedişinde onun da hataları vardı dedik.

Ama bu hatalar oluyor basketbolda ya da koçun o an yaptığı tercihin sonucu yaptığı tercihi hatalı ve doğru kılabiliyor.

Ertuğrul Erdoğan'ın final serisi boyunca yaptığı 2 iş çok önemlidir, hatta şampiyonluğu kazanan takımın final serisindeki yüksek konsantrasyonlu oyununda kilit önemde hamlelerdir.

Bir kere rotasyonu başdöndürücü ve oyuncuların maç konsantrasyonunu düşürecek hızda değil aksine oyunun ihityaçlarını göz önünde bulundurarak ve oyuncuların aldıkları süreler arasında fazla aralar bırakmadan uygulaması, oyuncuların rollerini ve koçun kendilerinden beklentilerini anlayabilmeleri açısından çok önemliydi.

İkincisi; sezon boyunca hücumdan anladığı kısaların bireysel yeteneklerini kullanarak bire bir zorlamalarla potayı bulmaya, dışarıdan pozisyon yaratmadan şut atmalarıyken bu takımın Efes Pilsen'e göre belki de en güçlü olduğu şeyi yapmasını hücumda topu içeriye, uzunlara indirerek hücum etmeyi bu takımın her bir oyuncusunun beynine işlemiş olması, sezon boyunca kazanılan şuursuz, başıbozuk hücum alışkanlıklarını kırabilmesi şampiyonluğun kilit noktalarındandı.

Muhtemelen Tanjeviç o hastalık illetine yakalanmamış olsa takım final serisinde yine vidaları sıkacak sezon boyunca kendisini esir alan başıbozukluktan sıyrılacaktı.

Ama bu gerçek, Ertuğrul hocanın final serisine bu takımı tam da olması gerektiği gibi hazırlamış olduğu gerçeğini kabul etmemize engel değil.

Ertuğrul hocanın, kenardaki vakur ve saygın duruşunun altında bu takımı şampiyon yapan emeklerini görmeli ona saygı duymalı.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ertuğrul hoca bu takıma ruhunu geri getirdi en başta,Tanjeviç'le yok edilmiş olan savaşma,kazanma isteğini.
Spor yapan iyi bilir "hocası için oynamak" deyimini.Bu hiç bir zaman olmadı Tanjeviç için ve bu sevgisizliğin sebebi kendisiydi.