7 Mayıs 2010 Cuma

Final serisi 1. maç sonrası


Maçın en ilginç notu sanırım, Nicole Powell'la birlikte neredeyse sıfır katkıyla oynayan Sutton Brown'un maçı koparan sayıyı kendisinden hiç beklenmedik bir şutla bulmasıydı.
Dar rotasyonun Fenerbahçe'yi bu seride zorlayacağını düşünüyorduk buna karşılık Galatasaray'ın halen sorumluluğu sadece Catchings ve Sophia Young'a yükleyip, yerli oyuncularını bir türlü devreye sokamamasının ve takım olmayı becerememesinin yarattığı handikabın bizim kadro darlığımızdan çok daha yakıcı bir sorun olduğunu da biliyorduk.
Maç boyunca iki takımda bu zaaflarının etkilerini tüm yakıcılığıyla yaşadı.
Caferağa'da oynanan normal sezondaki maçın bir kopyası gibi başladı maç.
Galatasaray çok iyi bir lider olan ve savunmasıyla tüm takımı oynamaya sevkeden Catchings'in önderliğinde çok sert savunmayla ve yüksek bir konsantrasyonla başladı maça. Galatasaray kadar sert ve cüretkar olamayınca hücumda çok zorlandık, Fenerbahçe'li oyuncuların her hücum denemesinde maç sonunu oynuyormuşcasına dirençle savunma yapan Galatasaray'lı oyuncular yine bir anda öne fırlayıp, farkı açtılar.
Burhan Felek'ten çıkıp Caferağa'ya yetişmeye çalışan taraftarın ancak ilk periyot biterken salona yetişebilmesi de uyuyan takımın geç uyanmasının sebeblerinden birisidir belki de.
Neyse ki bu uyku hali uzun sürmedi, ilk dakilarda hücumlarda üretken olabilen tek oyuncumuz Penny'nin çok erken aldığı 2. faul sonrası kenara gelişiyle kaygılandık ama Esmeral uzunlarımızın oyundan bu kadar uzak oldukları bir maçta yapılması gereken doğru işi yapıp sürekli olarak penetreyi deneyince nihayet hücumda üretken olmayı becerebildik. Nilay'ın istekli ama ağır kalmasıyla kötü savunması uzunları bir türlü kullanamadığımız maçta işimize yaradı.
Nereden bakılırsa bakılsın iki taraf açısından da çok iyi bir mücadele vardı sahada. Ama yine iki takım açısından da, yanlış kurulan kadroların zaafları tüm açıklığıyla ortaya çıktı.
Birsel'in, Sue Bird'ü bile kıskandıracak türden performansı ikinci yarıda takımı ateşleyen en önemli faktör oldu. Beklediğimiz gibi, ön alan savunmasında çok başarılı olan üçlü (Birsel-Esmeral-Taylor), Galatasaray'ın hücum düzenini alt üst etti. Catchings transferiyle oyun kurucu mevkisini iyice boşlamak zorunda kalan Galatasaray'ın Catchings-Young ikilisi dışında hücum opsiyonu olmayınca ibre iyiden iyiye bize dönüverdi.
Ama serinin kalan bölümüyle ilgili soru işaretleri oluşmadı değil kafamızda;
Bir kere Powell ve Sutton-Brown'un kafalarının kesinlikle bu seride olmadığı çok açık. Zaten dar olan rotasyonda ciddi bir handikap doğuruyor bu durum.
Uzunlarımız Galatasaray maçlarında alıştığımız üzere çok fazla hücum ribaundu veriyorlar, Galatasaray'ın pota altı oyuncuları bizmkilere ters geliyor. Aslında uzun oyuncularımız rakibe oranla daha fazla hücum alternatifine sahip. Hem yüksek posttan şut atabilme, hem klasik pivot hareketleriyle bitirebilme hem de yüzü potaya dönük ve hareketli halde ikili oyunlarla sayı bulabilme yeteneklerine sahip bir uzun rotasyonuna sahibiz. Ama Ebony sahada yokken Galatasaray'a çok fazla hücum ribaundu ve ikinci şans veriyoruz.
Penny ve Esmeral'in penetre ısrarları, akıllı hücumları yüzümüzü güldürdü ama onlar rakip savunmayı delmeye çalışırken uzunlardan yollarını açacak penetreler, yardımlar neredeyse hiç gelmedi. Bulduğumuz sayıların bir çoğu Penny, Esmeral ve Birsen'in fizik güç ve zekalarıyla yaratılan pozisyonlardı.
Powell sert ve konsantrasyonu yüksek savunma karşısında boş şut şansı bulamayınca tamamen koptu oyundan. Güçsüz ve ağır görüntüsüyle acaba Ajavon'u mu kullanmak lazım sorusunu akla getiriyor.
Tüm bu sorunların ardında coaching hatalarını bulmak mümkün ama geçen sezon sonunda yapılması gerekenleri atlayıp bugün bombayı Aydın Uğuz'un kucağına bırakan yönetiminin öngörüsüzlüğünün faturasını ona çıkartmak haksızlık olacaktır.
Maçın sonlarına doğru fark açılmışken bir anda kaptırılan 2 topla skorun tekrar dengelendiği anlarda Nedim Karakaş'ın karşı tribünden kalkıp Aydın Uğuz'a yapması gerekenleri işaret etmeye çalışması yakışık almadı. Böyle bir müdahaleden sonra ne hocanın kendine özgüveni ne de oyuncunun hocaya itimadı kalmaz.
Neyse ki, başta maç boyunca takımı ateşleyen savunması, o kısacık boyuyla aldığı hücüm ribauntları, Zafer Kalaycıoğlu'nun yegane numarası olan tam saha baskıyı çöpe atan sakinlikte oyun kuruculuğuyla maçı adeta 5 kişilik oynayan Birsel olmak üzere, final serisinin gerektiği gibi sert ve kazanmayı isteyerek oynayan oyuncular son nefeste maçı kopardılar.
Bu maç için son söz olarak şunu hatirlatalım; Fenerbahçe'nin en çok ribaunt alan oyuncusu takımın guardı ve en kısası olan Birsel'di. Zaten maç boyunca gözlerinden ateş fışkırırcasına oynadı.

Hiç yorum yok: