Geçmişindeki ilkeleri, tutumu, görev bilinci ve iş ahlakıyla şimdisi arasında en büyük sapmayı yaşayan basın organlarının başında milliyet gelir herhalde.
Abdi İpekçi'lerin, Namık Sevik'lerin tedrisatından geçmiş, doğru ve tarafsız haber vermekle yükümlü olduklarının bilincinde olan, haber aktarırken yaşananları tek bir ağızdan, tek bir bakış açısıyla aktarmak yerine, farklı muhattapların görüşlerine yer vermeye özen gösteren, bilgiyi haberi çarpıtmaktan kaçınıp, kitleleri manipüle etmeye asla çalışmayan, kulaktan dolma kaynağı belirsiz, doğruluğu şüpheli bilgileri haber değeriyle sayfalarına taşımaktan uzak duran ahlaklı çalışanların milliyet gazetesinde hala çalıştıklarını, hem kendi meslek ahlaklarını hem de çalıştıkları kurumun saygınlığını, güvenirliliğini korumak için çabaladıklarını sanırdık ama uzun süredir milliyet bu konuda içimizde en ufak bir umut kırıntısı dahi bırakmamacasına magazinel, bayağı bir medya organı olma yolunda tam yol ilerliyor.
Olayları bütününden kopartarak ve içerisinden kitlelerin birbirine düşmanca hisler beslemesine sebeb olacak şekilde parçalar seçerek haber yapan, yaptığı haberlerde kaynağı ve doğruluğu belli olmayan özellikle internet dünyasında bolca bulunan yalan yanlış bilgileri doğruluğu kesinmiş gibi yansıtan, kitleleri manipule etmeyi görev edinen bir tavır git gide egemen ve yerleşik bir tarz halini alıyor milliyette.
Henüz, Fenerbahçe taraftarının spor servislerindeki taraflı ve ahlaksız tutumları yüzünden kendilerine gösterdikleri tepki nedeniyle diledikleri özürün üzerindeki duman tüterken Fenerbahçe-Beşiktaş maçı sonrası, ortalığı savaş alanına çevirme gayretlerine öylesine bir çabayla giriştiler ki diledikleri özürün temelinde habercilik adına yaptıkları cehalet, ikiyüzlülük, tarafgirlikle dolu eylemlerine dönüp bakarak, başlarını öne eğip, ders çıkartmanın yatmadığı çok belli.
Diledikleri özürün kaynağındaki tek kaygının tiraj kaygısı olduğu belli oluyor. Ama bildiğimiz bir şey var; basın ahlakı içerisinde tiraj kaygısı olamaz.
Pazar günü oynanan maç sonrası, başta yayıncı kuruluş olmak üzere neredeyse tüm medya koskoca maçın odak noktasına Bilica'nın hareketini yerleştirdi, hemde yaşananları yanlı ve çarpıtarak aktarmaktan beis görmeden, iş ahlakını hiçe sayarak.
Bilica'nın yaptığı hareket sonrası hakem tarafından sarı kartla cezalandırıldığını ve penaltı noktasındaki oyuğun düzeltilip, penaltının öyle kullandırıldığını hepimiz gibi görmelerine rağmen olayı özenle çarpıtarak ve eksik anlatarak zihinlere maçın kaderini bu olayın etkilediğini sokmaya çabaladılar.
Bilica ülkeyi hemen terketmesi gereken, çocuklarımıza kötü örnek olan bir ahlaksız olarak etiketlenirken aynı maçta bu pozisyonun çok öncesinde Fenerbahçe tribünlerine su şişesi atıp tribünleri tahrik eden Bobo'nun bu tavrıyla ilgili tek bir fotoğraf yayınlanıp tek bir kelime edilmedi.
Fenerbahçe'li futbolcuların bakışlarını bile yakın çekimden gösteren ve bu bakışlardan kötü anlamlar çıkartabilen medyanın Bobo'nun hakem tarafından maç sırasında cezalandırılmayan dolayısıyla Federasyonun görüntülere bakarak ceza vermeye yetkisi olduğu bu ahlaksız ve kışkırtıcı hareketine dair tek kelime etmemesi, olayı hiç yaşanmamış gibi davranması ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.
Görmediklerinden, duymadıklarından değil olayları çarpıtıp, ikiyüzlülükle, kitleleri koyun sürüsü yerine koyarak yönlendirme meraklarından yapıyorlar bunu zira yine sayfalarında, ekranlarında hiç yer vermedikleri, bugüne dek tribünlerde hiç görmediğimiz türden bir ahlaksızlığı yapan Beşiktaş tribünlerindeki o cinsel organını rakip tribüne gösterme eylemini ancak Fenerbahçe forumlarındaki ''bunu da mı görmediniz'' başlığıyla gösterilen tepkilerinden sonra taşıdılar sayfalarına, tepkimiz olmasa onu da hasır altı edeceklerdi.
Ama milliyet medyanın bu elbirliği edip uyguladığı iğrenç kampanyanın sınırlarını geliştirmeye ant içmişcesine bugünde gazetecilik ahlakını ayaklar altına alarak yayın yapmayı sürdürdü.
Bilica'nın saha içerisindeki eylemini tartışmakla kalmayıp bu kez onun aile yaşamını, özel hayatını haber yapıp, internet efsanesi mi yoksa gerçekten yaşanmış bir olay mı olduğu belirsiz olan bir bilinmezi doğruluğu kesin bir bilgiymiş gibi göstererek Bilica'yı hedef tahtasına koymaya devam ediyor.
Yusuf Kobal bugünkü yazısında Bilica'nın Özel hayatıda tartışmalı diye alt başlık atıp sonrasında bu ''tartışmalı yaşamın'' altını yazısında şöyle dolduruyor, ''ikinci eşinden 8. çocuğunu bekliyor''.
Cehalet ve tetikcilik tam da budur.
Zaten tartışmaların odağındaki bir insanın aile yaşamını başlıkta ''tartışmalı'' diye ilan edince adamı iyice ateşe atarsınız ezberci, cahil, kendi yargılarını, fikirlerini oluşturma becerisi ve özgürlüğünden uzak kitleler bir insanın ikinci eşinden 8. çocuğunu yapmasının neresinin sorun olduğunu sorgulamaz. Vay ahlaksız der Bilica'ya olur biter. Sizde amacınıza iş ahlakınızı ayaklar altına almak pahasına ulaşırsınız.
Namık Sevik'lerin, İslam Çupi'lerin o sırada mezarlarında dört dönüyor oluşu önemli değil tabii.
Yusuf Kobal, durmuyor. Cehalet nedir onun dersini veriyor bize.
Diyor ki, ''eski Galatasaray'lı Capone'la adının geçtiği skandal''.
İnternet aleminde, eksik ve yanlış çeviriler, şehir efsanelerinin gerçek sanılması gibi sebebler yüzünden çok fazla bilgi kirliliği yaşanır ama milliyet gibi bu memleketin en önemli basın organlarından bir tanesi, milyonlara ulaştırdığı bilgileri titizlikle araştırmalı, doğruluğunu, yanlışlığını birden fazla kaynaktan öğrenmelidir. Ama Yusuf Kobal buna gerek duymuyor dahası ne gazetenin editörleri, ne sayfa yöneticileri ne de sorumluları bu bilgi doğru mu, bunun üzerinden yorum yapıyorsun deme zahmetine katlanmıyorlar.
Oysa biraz araştırsalar Yusuf Kobal'ın kulaktan dolma bilgilerle, hafızasında kaldığı kadarıyla ''skandal'' diye Bilica'nın linç edilmesi kampanyasına sunduğu argümanın bir internet efsanesinden öte bir şey olup olmadığının tam olarak bilinmediğini ve Brezilya'da ''Poltrona 36'' denen olayda Türkiye'dekinden farklı olarak Bilica ve Capone'un adlarının hiçte telaffuz edilmediğini öğrenecekler.
Ama yok, cehalet, ikiyüzlülük basın ahlakının önüne geçmiş durumda, internet'te bir dönem Brezilya'dan İstanbul'a uçan pembe bir fil göründü diye bir geyik dönmüş olsa milliyet bu geyikten vazife çıkartıp ''Bilica pembe fille yattı'' diyecek.
Yazık. Milliyetin bu hallere düşmesine de yazık elbette ama daha da vahimi 2 gündür bu çarpıtılmış, yalan yanlış haberlerin etkisiyle gözü kör, bağımsız düşünme yeteneği yok olmuş Beşiktaş'lı ve Galatasaray'lı kitlelerin cümleten bu manipulasyona alet olmalarına daha da yazık.
Neyse ki meydan boş değil. Kendi futbolcusu giydiği formaya yakışmayan hareketler yapınca çekinmeden ona tepkisini de koyan, cahil, ikiyüzlü medyanın yalan yanlış aktarımlarını değil kendi aklını, fikrini kendine kılavuz edinen insanlar hala var.
4 yorum:
Bilica hemen kadro dışı bırakılıp sezon sonunda da gönderilsin dedim ama bunları gördükçe insanın 5 yıllık sözleşme imzalatası geliyor.
Bence de, kesinlikle kadro dışı bırakılsın. Koskorcuk abinin sonrasında papazın cayırında ve Barış'ın bloğunda verilen tepkilerin altına imzamı atarım.
Kendi kapımızın önünü süpürelim önce. Ama bu durum Bilica'ya karşı ahlaksızca saldırılar düzenlemeyi gerektirmez. Biz Bobo'ya Keita'ya tek laf etmeyen medyaya bakarak Bilica'yı savunmayalım ama sesimizi de çıkaralım.
http://stereocipolla.blogspot.com/2010/04/fenerbahce-1-0-besiktas.html
Ben de aynı tepkiyi verdim ki vermezsem Keita'lara ses çıkarmaya hakkım olmaz.
Arkhe, evet okumuştum yazıyı.
Yorum Gönder