21 Temmuz 2009 Salı

EuroBasket 2009'da kıtanın en iyi 5 guardı yok




Avrupa'nın ulusal takımlar bazında en büyük turnuvasının başlamasına az kaldı.
NBA oyuncularının bu işlerden yırtmasına alışkınız ama bu kez Avrupa'nın en iyileri de işin dışında kalıyorlar.
Neredeyse her takımda önemli eksikler olacak.
Son olarak Litvanya'da Kaukenas'ın da ailevi sorunları nedeniyle turnuvaya katılmayacağı açıklanmış.
Yunanistan'da Papaloukas ve Diamantidis, Slovenya'da Beciroviç, Litvanya'da Saras ve Kaukenas yoklar. Kıtanın en iyi 5 guardının yer almayacağı Eurobasket'i ben ne yapayım.

2009 - 2010






Telaşa gerek yok. Daum ve Aykut varsa işin içinde doğrudur, iyidir yapılan transferler.
Berbat bir sezon geride kaldı. Sadece ligi öyle gerilerde bitirmiş olmak değildi sorun. Pankartsız ve bol yasaklı tribünüyle, sevgisiz teknik kadrosuyla, isteksiz futbolcusuyla soğuk ve başlangıcından itibaren içimize sinmeyen bir sezondu geride kalan. Diriliş sezonlarımız hep heyecanlı olmuştur, o sezonlarda hep kısık sesle dolaşmışızdır hafta boyunca, hep deplasman yollarında olmuşuzdur, sezon sonunu hep bir yandan iştahla beklerken bir yanda o çoşkulu günlerin hiç bitmemesini istemişizdir.
Fenerbahçe'nin dirilişi hep hatırlatmıştır bu oyunun baş aktörünün kim olduğunu.
Geçen yıla dair aklımda kalan en belirgin sahne bir gazetede çıkan idman sonrası takımın tek kol boyunda havuza girişinin resmiydi. Artık yumurtalı, unlu doğum günü partilerinin, disiplinsizliğin, oyunculara tanınan özgürlüğün sona erdiğini askeri düzenin Samandıra'ya hakim olduğunu muştulayan o haberi okurkan, havuza girerken bile suratları asık oyuncuları görünce sezon orada noktalanmıştı benim için.
Sevgisiz bir ortamda çalışma cezası Zico'nun son senesinde kaçan şampiyonluğun cezası olarak kesilmişti futbolculara bu cezanın asıl etkilerini tüm camia yaşadı.
Sevgisiz bir ortamdan başarı büyümüyor malesef.
Artık, hem işini bilen adamlar var hem de sevgi ve güven dolu bir ortam.
Geçen sezon biriktirdiğimiz coşkumuzu bu yıl patlatacağız gibi geliyor bana.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Omurgasız çarşı








Önce Sinan Engin'e söv hemen akabinde beleş biletler tehlikeye girince yanlış anlama diyip özür dile.
Polisten dayak ye üstüne çevik kuvveti ziyaret edip adamlardan dayak yediğin için özür dile.
Bir de üstüne siz de çok zor bir iş yapıyorsunuz, 3.5 saat dayandınız dayak atmadınız da artık son 10 dakikada işler rayından çıktı, sizi çok uğraştırdık, bir de dayak yiyip sizi pek fazla yorduk diyip yağlamanı eksik bırakma.
Bu iki örnekte de güce, iktidarı elinde bulunduranlara karşı sonsuz itaat ederken muhalif etiketinin üzerine yapıştırılmasına ses etme.
Gece düzenle, sahneye çıkan şarkıcıya Fenerbahçe'li diye saldır. Ertesi gün git ondan da özür dile.
Birinde, iletişimsizlik diğerinde aramıza karışan bizden olmayanlar ötekinde kafalar kıyaktı...
Omurgasızlık bu olsa gerek.
Tribüncü adam dediğin yaptığının, söylediğinin ardında durabilmelidir.

17 Temmuz 2009 Cuma

Sokak basketbolunun mabedi Barcelona


Barcelona'da sokak basketbolunun en öenmli mabedlerinden Sants Industry Ghetto

Euroleague A grubundaki rakiplerimizin en belirgin ortak özelliğinin hepsinin çok önemli basketbol kültürüne sahip şehirlerin takımı olmasıdır herhalde.


Siena'yı biraz ayrı tutabiliriz diğerlerinden. Son 10 yılları gelişmekte olan bir çok basketbol takımı için model kabul ediliyor olsa da tarihsel anlamda diğerleri gibi adı basketbolla anılan ya da çok köklü basketbol kültürüne sahip bir takım değil.


Ama Zagrep ile Kaunas, Yugoslavya ve Sovyetler Birliği döneminden bu yana Avrupa basketbolunun en önemli 2 merkezidir. ASVEL kendine has bir stili olan Fransız basketbolunun en bilinen temsilcisidir ve en nihayetinde Barcelona yaratıcılığın, sokak kültürünün, gotik mimarinin, futbolun olduğu gibi basketbolunda şehridir.


Sadece 1926'da kurulmuş Barcelona takımıyla değil ama daha da önemlisi herkesin özgürce ve her an oyun oynamasına olanak veren sokak basketbolunun Avrupa'daki en bilinen merkezlerinden birisi olmasıyla da özel bir öneme sahiptir bu şehir.


Sokaktan geçenin topunu kapıp oynadığı oyunlar dışında, bir kısmında İspanya'nın çeşitli liglerinde oynayan profesyonel basketbolcularında yer aldığı sayısız turnuvalar gerçekleşir Barcelona sokaklarında.


Sokak basketboluna evsahipliği yapan alanların bir çoğunda su servisi, tuvalet ve duş imkanları da bulunur.


Çocuklar kırıyorlar diye çemberleri belediye tarafından sökülen panyaları olan ya da çevredeki apartmanlarda oturanlar rahatsız oluyor diye top oynamanın yasak olduğu oyun alanlarına sahip İstanbul'la kıyas kabul edilemez biçimde bir basketbol şehridir Barcelona.


Şimdi, Eurolegue'de Barcelona'yı yensen ne olur yenmesen ne olur. Bir Barcelona nasılsa olamazsın.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Hepsi birarada


Hani Alpella Ring'te hepsi birden oluyordu.

Ürün reklamlarında atıp tutuyorsunuz, hem spor salonu hem iyi transfer neden bir arada olmuyor.

10 Temmuz 2009 Cuma

Barca'nın transferleri




Geçen yıl Eurolegue'de final four oynamak yetmedi onlara. Bu yıla çok iddialı hazırlanacaklar.


Gerçi, ne yapıp ettilerse de Ersan'ı ellerinde tutamadılar. Onun NBA'de kendini kanıtlama sevdası baskın geldi.


Ersan'ı kaybetmiş olmaları onlar için ciddi bir sorun zira şu an Avrupa'da onun yerini doldurabilecek bir oyuncu zor bulunur. Hem seçerek ve dengeli hücum ediyor hem de hücumda agresifliğini hiç kaybetmiyor. Fiziksel avantajları, zıplama yeteneği, penetrelerindeki koordinasyonu mükemmel. 2 yıl önce NBA'den dönüş yaptığı ilk günlerde her penetresinde aman bileğini yine sakatlayacak korkusunu yaşardık neyse ki kronik sakat değilmiş, geçti gitti.


Ersan dışında, Andersen'i de kaybedebilirler. O da NBA'e dönmek istiyormuş. Bu durumda uzun sıkıntısı çekecekleri kesin. Andersen gibi setleri güvenle üzerine kurabileceğiniz, topu kullanmayı çok iyi bilen ve yardımlaşmayı üst düzeyde yapan tecrübeli bir uzun bulmakta zor.


Önlemlerini şimdiden alıyorlar. 3 yıldır Unicaja Malaga'da oynayan Senegalli Boniface N'Dong'a çok ciddi bir teklif yapmışlar. Senelik 3,2 milyon euro gibi manyak bir rakam yazıyor sağda solda.


Bir yanda ekonomik kriz var diye bütçelerini kısan takımlar bir yanda böyle uçuk rakamlar şaşırtıcı tabii.


Muhtemelen gerçekleşecektir bu transfer, bir ara Efes'in de N'Dong'u istediği söyleniyordu. Ama onlar daha çok bir 4 numara arıyorlar sanırım. Kaldı ki, eğer o yazılanlar doğruysa ve yıllık 3 küsür milyon Euro gibi bir rakam teklif edildiyse bu iş biter. Ersan'dan sonra Andersen'i de kaybetmek üzere olan artık iyice yaşlanan Porto-Riko'lu Santiago'yu önümüzdeki yıl çok uzun süreler sahada tutamayacak olan Barca uzun oyuncuncu olarak onu mutlaka kadrosuna katacaktır.


Seneye bizim uzunlarımız karşısında muhtemelen N'Dong'u seyrediyor olacağız. Peşinen söylemek lazım bizim uzunlarımıza ters gelebilecek özelliklere sahip.


Boyu 2,14, çok uzun kollara sahip. Bu kadar uzun bir oyuncudan beklenmeyecek ölçüde hızlı ve çabuk. İspanya liginde çokca rastlanan hızlı hücumları aldığı ribauntla başlatıp alley-hoop pasları smaçla tamamlayıp, rakip henüz kendi sahasına dönmeden hızlı hücumu bitirecek kadar atletik. Arkası dönükken çok hareketli ve agresif, şutları yeter kadar dengeli değil belki ama çabukluğu ve uzun koları sayesinde çok fazla faul aldırır. Ayrıca hook atışları sevenleri de mutlu edecek bolca pozisyon sunar her maçta.


Bu tip oyuncular karşısında bizim genç uzunlarımız hep zorlanmıştı bu sezon Barcelona maçlarının da onlar açısından kolay geçmeyeceği aşikar.


Barcelona'nın kesinleşen tek transferi ise TAU'dan Pete Mickeal. Penetresi, deliciliği, sertliği ile iyi bir hücum alternatifi olacaktır onlar için.

9 Temmuz 2009 Perşembe

SY, Amara






Takımdan ayrılıp ayrılmayacağını bilemiyorum ama eğer ayrılmazsa onu bu sezon Fenerbahçe karşısında ASVEL formasıyla seyredebileceğiz.

Fransa doğumlu Mali'li. 30 yaşında ve 2.02 boyunda.

Şutu düzgün değil ama klasik bir Fransız basketbolcusu.

Atletik, çabuk, penetresi var, seyredilesi yetenekleri mevcut, zırt pırt penetre eder, fırsatını buldu mu smacı basar.
Kariyeri boyunca sadece 1 yıl Fransa dışına çıktı ama Yunanistan ligine alışamayıp AEK'yi bıraktı ve sezon başında ASVEL'e geri döndü.

Euroleague tecrübesi 1 yılla sınırlı. Sadece 2001-02 sezonunda Eurolegue'de yine ASVEL formasıyla yer almış.

Geçen yıl ASVEL Pro A'da şampiyon olurken takımının en önemli hücumcularından birisi oldu.

Final maçında Orleans karşısında 10 sayıyla takımının en skoreri oldu. Sezon toplamında da 12 sayı ortalamasıyla takımının en skorer ismi.



The big boss


Rakiplerimizden ASVEL'le başladık. Devam edelim.

NBA'in Fransızı Tony Parker ASVEL'in sahiplerinden.

Bu takımların kişilerin mülkiyetinde olmasına anlam veremem ama öyledir. Parker hem geleceğe yönelik bir yatırım olsun hem de yaşlanıpta NBA'i bıraktığında ülkemde oynayacağım takım hazır olsun, açık kapım bulunsun diye ASVEL'in hisselerinin yüklüce bir kısmını bu yıl içerisinde satın almıştı.

Fotospor



Ben bir an fotospor editörlerinin yerine koyuyorum kendimi ve fotoğrafın altına yorumu yapıştırıyorum.

İtalya'ya gitmekten vazgeçen Lugano, kankisi Messi'yi de Fener'e getiriyor.Uzunca süre İtalya'da kendine kulüp arayan ama Fenerbahçe'nin teklifinden daha iyisini bulamayan Uruguay'lı Fener'le yeniden anlaştı ama kampa katılması gecikecek çünkü başkanın onu yakın arkadaşı olan Messi'yi Fenerbahçe'ye gelmesi için özel olarak görevlendirdiği ortaya çıktı.İkilinin arkadaşları Messi'yle, Lugano'nun yedikleri içtiklerinin ayrı gitmediğini ve bu transferin er yada geç biteceğini söylüyorlar.Messi'nin Arjantin'de oturan çocukluk arkadaşı Diego'yu çalıştığı tütün fabrikasında bulan fotosporun Diego'nun ağzından aldığı bilgiye göre ''Messi'nin yakın çevresine Barca'da yaşayabileceğim tüm başarıları tattım, gol rekorları kırıp şampiyon olduk, şampiyonlar liginide aldık artık burada hedefsiz hissediyorum kendimi. Aziz başkana da verilmiş bir sözüm var o benim babam yerindedir. Onun koyduğu 3 sezon üstüste şampiyonluk hedefi de beni çok heyecanlandırıyor.'' diyormuş.
Aziz Yıldırım'ın kurmaylarına bu transfer için ek bütçe yaratma taliatı verdiği Fenerium'a ise 18 numaralı forma numaralarının koliyle taşınmaya başlandığı söyleniyor.gelişmeler üzerine Ronaldinho'nun Messi'yi aradığı ve fırsatı kaçırma ben gitmedim pişmanım, İtalya'da İspanya'da hayat yok Türkiye'de vergide ödemezsin lokantada hesapta, düşünme git. dediği öğrenildi.

Yeter Ulan




Neymiş, hepimizin diline pelesenk olan ''futbol asla sadece futbol değildir'' lafının altındaki gerçek hangi takımların tarihsel kökenlerinin işçi sınıfına hangilerinin kökenlerinin elitlere dayandığıyla sınırlı değilmiş.

Tuzu kuru, gelişmiş batının her biri birbirinden zengin takımlarına bakınca görünen yüzelseyliği bir kenara bırakalım batının zenginliğine öykünüp, sefalet içerisinde yaşayan halkının en temel insani haklarının bile üzerine basa basa yükselen bir zenginlere benzeme çabasıyla inşa edilen o devasa arenaların ışıltılı, büyüleyici dünyasının ardındaki gerçeği gözümüze zorla sokan Güney Afrikalı kadın ve erkek işçilere kulak verelim.

70.000 işçi ayaklanıyor Güney Afrika'da. Öyle sendika temsilcilerinin patronlarla maaş pazarlığına oturduğu cinsten bir grev değil bu. Yeter ulan diyip, inşaatta buldukları sopaları, demir çubukları silah olarak kuşanıp isyan etmişler. Bu şaşalı zenginliğin her bir parametresinini yaratıp bu zenginlikten en az payı alanlar, o yarattıkları elit mekanlarda hizmet ettikleri elit insanlarca aşağılanlar bazen böyle patlarlar işte.

Ayda sadece 185 pounda çalışıyorlarmış, insandan sayılmadıkları için sosyal bir hayatlarının, sevdikleri bir şeyleri yapmak için vakte ihtiyaçları olduğunun yadsındığını ve bu yüzden haftanın 7 gününde çalıştıklarını söylemeye gerek yok.

O ağır inşaat faaliyetlerinde, can kaybı, sakat kalma tehlikesiyle her gün yüz yüze geldiklerini, bu stadyumlar bitene dek onlarca işçinin iş kazalarında öleceğini ve sakat kalacağını da söylemeye gerek yok.

Şimdi, 2010 dünya kupasını düzenleyen adamlar, faaliyetlerin aksamayacağını, inşaatların bitirileceğini, şovun devam edeceğini, kaygılanacak bir şey olmadığını söylemişler.

Kaygısı, dünya kupasının o ışıltılı şovunun kesintiye uğrayacağıyla sınırlı olanlar rahat bir nefes alabilirler.

Ama bu ayaklanmanın gözümüzün içine soktuğu gerçekler çok daha önemli. O sporun endüstriyelleşmesinin batının görece zengin ülkelerindeki bilet fiyatlarının artmasıyla, tarihsel kökenlere sahip 100 yıllık kulüplerin ona tutkuyla bağlı taraftarına yabancılaştırılıp futbol kültürüne, sahip olduğu takımın değerlerine karşı hiç bir aidiyet duygusuna sahip olmayan parababalarına, dev şirketlere satılmasıyla sınırlı bir olgu olmadığını gösterdiler bize.

1 yıl sonra gözlerimizi ayırmadan izleyeceğimiz maçların oynanacağı o modern komplekslerin nasıl yoğun bir sömürü düzeninin ürünü olacağını gördük.

Ve sevdiğimiz, tutkuyla bağlı olduğumuz bir oyunun bile bu sömürü düzenine alet edilmesinden bir kez daha iğrendik.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Bobby Dixon


Euroleague'deki rakiplerimizden ASVEL'in yeni guardı.

Bizim Green'e benzer özellikleri var ama daha hızlı, rakip alana daha çabuk gideni.

Bir de Green gibi sorunsuz değil.

Çok iyi bir dış atıcı, maç başına 3-5 asistten aşağısını yapmaz.

Geçen yıl Benetton'da 17 maçta 12,4 sayı, 2,9 ribaunt 3,8 asistle oynamış sezon ortasında Fransa'ya Le Mans'a geçti, orada da 15,4 sayı, 3,5 riabunt ve 4,7 asistle oynamış.


O da Green kadar olmasa da kısa boylu bir guard. Sadece 1,78.

Euroleague'e bir kaç gömlek küçük gelecek gibi görünüyor. ASVEL'de öyle.

Kuralar çekildi


Euroleague'de kuralar çekildi.

Barca, Siena, Cibona Zagrep, Zalgiris Kaunas ve ASVEL'le birlikte A grubundayız.

Siena'yla yolumuz yine kesişti.

Orta karar bir grup, daha kötüsü olabilirdi, misal 2. torbadan Real Madrit veya Partizan'ı hiç istemezdim keza 4. torbadan mali sorunlarla boğuşan Zalgiris yerine Rytas çıksa daha kötü olurdu ama son torbadan ASVEL yerine Eurolegue çömezlerinden birisi gelse daha iyi olabilirdi.

Efes çetin bir gruba düştü. Geçen yılki çıkışını bu yılda sürdürecek gibi görünen Olimpiakos, son 2 yılın en başarılı takımlarından Partizan, İspanyol Unicaja Malaga, Eurocup şampiyonu Rytas ve elemelerden gelecek bir takımla eşleştiler. İlk 2'ye girmeleri zor ama TOP 16'ya kalacaklardır.

Ayrıntılı değerlendirme yapabilmek için transferleri beklemek lazım aslında.

Bizim grupta Barcelona Ersan'ı büyük ihtimalle kaybedecek, uzunlarından çok iyi bir sezon geçiren Andersen'in NBA'e döneceği söyleniyor. Pete Mickeal'i aldılar. Lakoviç gidecek deniyordu ama kaldı. Real Madrit kadar olmasa da bu sezona iyi bir bütçe ayırdılar.

Siena kan kaybediyor, Kaukenas kaybetmeleri onların hücum düzeni açısından ciddi sorun yaratabilir. Her ne kadar çok iyi işleyen bir sistem takımı olsalar da Kaukenas o sistemin en önemli parçasıydı. Toparlanacaklardır elbette ama beklemek lazım onları değerlendirmek için. Kaunas kriz içerisinde debeleniyor, ezeli rakipleri Rytas geçen yıl hem Baltık ligini hem Litvanya ligini domine ederken onlar olan biteni seyrettiler. Ama ne olursa olsun onlar Avrupa basketbolunun en önemli okullarından birisidir.

Cibona Zagerep'i de beklemek lazım. Ama Zalgiris Kaunas ne derece önemli bir okulsa Cibona Zagrep'te öyledir.

ASVEL, Euroleague'e ses getirecek bir dönüş yapmayı planlıyor. Sezona Benetton'da başlayıp, Le Mans'ta parlak bir bitiriş yapan guard Bobby Dixon'ı ve iyi bir ribauntçu olan Curtis Borchardt'ı aldılar ama Euroleague'e bir boy kısa gelebilirler.

Daha kapsamlı değerlendirme için biraz beklemek en doğrusu, henüz transferler devam ediyor. Kaldı ki henüz bizim yönetimin çizeceği yol belli olmadı.


Euroleague finali Paris'te












Bizi pek ilgilendirmeyeck gibi görünüyor ama yine de not edelim.
Euroleague'de final four Paris'te Palais Omnisports de Paris-Bercy'de düzenlenecekmiş.
Hani o Türkiye'de her stad inşaatı sırasında söylenen türden 365 gün 24 saat yaşayan, faal bir kompleks burası.
Sadece tenisten, basketbola çok farklı spor dallarında oyunların oynandığı değil, konserler ve diğer sanatsal faaliyetlere de evsahipliği yapan bir kompleks.
Yeşil duvarları pek çevreci bir görünüm vermiş salona.







Euroleague'de torbalar


Euroleague'de kura çekimi birazdan yapılacak.

Torbalar belli oldu, Fenerbahçe ve Efes Pilsen 4. torbada yer alıyor.

Fenerbahçe geçen yılı daha iyi değerlendirse 3. torbaya girebilecekti ama bu yabancı tercihleriyle ve yaşanan onca sakatlıktan sonra daha fazlası mümkün olamazdı zaten.

Euroleague takımları içerisinde transferde en durgun gözüken ekiplerden birisiyiz. İflasın eşiğindeki Zalgiris Kaunas, Alman temsilcisi Oldenburg, Euroleague'de ne işi var denilen Maroussi bizim gibi transferin atıl takımları ama zaten bizim mücadele edeceğimiz düzey onların bulundukları zemin değil.

Takımın mevcut kadrosu ve deneyimi oluşacak 6 takımlı guruplarda ilk 4 'e girmeye zaten yetecektir. Ama daha ötesi için potansiyel varken bunu zorlamayıp TOP 16'yla yetinilecek gibi görünüyor.

En azından salon inşaatı bitene kadar.

Kura çekiminin hemen sonrasında rakiplerle ilgili bir değerlendirme yaparız.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Hido'nun yeni koçu eski oyuncumuz Triano


Spor Sergi günlerinden ; önde Terpestra arkada Triano




Hido, Portland'a çalımı atıp Kanada'ya, Toronto Raptors'a gitti ve eski oyuncumuz Jay Triano'nun ekibine katıldı.

Hidayet için uygun takım olmayabilir orası.
Geçen yılın hayalkırıklığı yaratan takımlarından birisiydi Raptors. Savunmalarının ve pota altı dirençlerinin zayıflığı çok göze batmıştı.

Hücum gücü yüksek, göze hoş gelen oyunlarına rağmen play-off lara kalamadılar.

NBA'den Avrupa basketbolundan aldığım tadı alamam ve pek takip etmem ama Kanada temsilcisini iki eski Fenerbahçe'linin yüzü suyu hürmetine geçen yıl takip etmiştik.
Solomon'un NBA sevdasına düşüp bu soğuk ülkeye taşınmasından sonra, Lenny Wilkens, Kevin O'Neill ve ardından Sam Mitchell'in yardımcısı olarak 7 yıldır Raptors teknik ekibinde çalışan Jay Triano'nun Sam Mitchell'in sezon ortasında takımdan ayrılmasının ardından takımın başına geçisi ilgimizi Toronto Raptors'a yöneltmemize sebeb olmuştu.

Jay Triano, ülkede basketbol sevgisinin tırmanışa geçtiği yıllarda 1985-86 sezonunda Michael Terpestra'yla birlikte Fenerbahçe'ye gelmişti. Kötü geçen ve play-off larda Galatasaray'a elenilen sezonun en başarılı oyuncularının başında geliyordu Jay Triano.

NBA'deki ilk Kanada'lı koçtur.

Belli ki, Toronto Raptors'a olan ilgimiz bu sezonda sürecek.



2 Temmuz 2009 Perşembe

Yolun açık olsun Hakan Demirel


Fenerbahçe'ye aynı transfer döneminde geldiği Semih Erden kariyeri yanlış transfer tercihleriyle kesintiye uğramış bir yıldız adayıyken Fenerbahçe formasıyla yeniden doğarken o günden güne arka planda kaldı.

Aldığı süreler kısaldıkça kükünleşti, sahaya çıktığı kısıtlı sürelerde hata yapıp kenara alınma korkusu her hareketinde kendisini belli ediyordu.

Geçen yıl Erdemir'e kiralanması onun için belki de bir çıkış noktasını yakalama, kendisinden beklenen patlamayı nihayet gerçekleştirme şansıydı.

Fena da bir sezon geçirmedi, dibe demir atmış Erdemir'in yukarılara tırmanışında rolü yadsınamazdı ama Tanjeviç'in bir zamanlar prensiyken şimdilerde aklının herhangi bir yerinde bile adının yer etmediği pek belliydi.

Şimdi de Antalya B.B'ye kiralanmış.

Zaten sezon sonunda sözleşmesi de sona eriyor.

Yolu açık olsun.

Damir'e saygı





Geride kalan sezon için Damir Mrsiç'e ayrı bir paragraf açmak lazım.
Performansı ne olursa olsun saygıyı hakeden bir oyuncudur kaptan. Yürekten oynadığını zaten herkes bilir, takımın çimentolarındandır. Çoğu iyi şutörde olan ben atıcam kaprisleri yoktur onda, toparlayıcıdır, sorunsuz olmasından öte sorun çözücüdür.

Bu sezonki performansı özel bir saygıyı hakeder. Sezon başlarken çok kişi onun için vefa gösterisi olarak takımda tutuluyor dedi, bu yıl takıma faydasının zaman zaman oyuna girip, alan savunmalarına karşı dış şut tehditi oluşturmasıyla sınırlı olacağını düşündü.

Ama sezon başında yapılan yanlış oyuncu tercihleri ve Ömer Onan'ın sakatlığı sonrası kısa rotasyonunda çok ciddi sıkıntılar yaşarken kaptanın 40'ına merdiven dayamışken fizik olarak belki de en iyi sezonunu yaşadığına, kariyeri boyunca sorun yaşadığı savunmasını geliştirdiğine, Euroleague maçları da dahil olmak üzere bir çok maçta takımın sıkışan hücumlarında sadece 3 sayılık atışlarla değil kah penetreleriyle kah asistleriyle, çok zamanda Green'in insiyatifsizliği sonucu hücumda şuursuzlaşan takımı potaya gitmeye teşvik eden ikili oyunlarıyla hücum gücünü sırtladığına şahit olduk.
Agresif hücum etmeyi beceremeyen, topu rakip alana süratli taşıyamayan ve özellikle Euroleague'de sert savunmalar karşısında çembere gitme adına ne şut ne penetre ne de asist seçeneklerinden hiçbirisini kullanmayı beceremeyip, takımı hücumda seçeneksiz ve şuursuz bırakan Marques Green'in yetersizliği tüm çıplaklığıyla ortadayken sezon başında kendisinden hiçte böyle bir göreve soyunması beklenmeyen Mrsiç 1 numarada oynarken takımının hücumlarına düzen veren oyuncu oldu.
Yanlış transfer tercihlerine ek olarak Ömer Onan'sız başlanan sezonda rakiplerin hızlı ve delici şutörlerine karşı kariyerinin belki de en iyi savunma performansını sergilediği sezonunu yaşadı.
Hücumda penetre etmeyi pek becerebilen bir oyuncu değilken, yine yanlış transfer tercihleri ve hücumda en etkili opsiyonumuz olacağı düşünülen Griçek'in ortalarda hiç görünmemesi sebebiyle kısa forvet sıkıntısı yaşarken 40 yaşına merdiven dayamışken penetre etmeye, içeriye dalıp uzunlara asist yapmaya başladı.
5 oyuncunun üzün süreli sakatlıkları sebebiyle çok dar bir kadroyla başlanılan ve hem yerel ligde hem de Euroleague'de üst üste maçlar oynandığı dönemde takımın en diri oyuncularından birisiyken, yoğun geçen sezonun son maçlarında, final serisinde de hala fizik olarak diriydi.
Sezon boyunca Eurolegue'de hiç maç kaçırmazken memleket dahilinde sadece 2 maçta oynamadı.
40 yaşına merdiven dayamışken bile yeteneklerini geliştiriyor oluşuyla ayrı bir saygıyı hak ediyor.
Benim gönlümde sezonun en iyi oyuncusu odur.
Grafiklerde kaptanın Euroleague'de ve Türkiye ligindeki sezon istatistiklerini bulabilirsiniz.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

En iyi koç


Euroleague'de mücadele eden 24 takımın koçlarının oylarıyla verilen yılın 'Alexandar Gomeljsky yılın en iyi koçu' ödülü bu yıl Partizan koçu Duško Vujošević'e gitti.

Dule, Avrupa'nın en iyi eğitici koçlarından birisidir. Oyunculuktan gelme koç değildir. Karadağ doğumlu Dule Yugoslavya gibi her santimetrekaresinden basketbolcu yetişen bir ülkede 17 yaşından itibaren altyapılarda çalışmış. Henüz 30 yaşına gelmeden yani koçluğunu yaptığı kadrodaki oyunculardan bazılarılarından daha küçük yaştayken, Partizan'ı Avrupa şampiyon kulüpler kupasında 3.lüğe, Koraç kupasında ise şampiyonluğa taşımış.

İspanya ve İtalya deneyimleri de var, Yugoslayva'da Kızılyıldız ve KK Buducnost'u çalıştırmışlığı da. Ama o hep Partizan koçu olarak anılır. Toplamda 13 yıl çalıştırmış Belgrad takımını. 2001'de takımın başına geçişinden bu yana ise üst üste 8 kez Sırbistan şampiyonluğu kazanmış.

Son 2 yılda Euroleague'in en fazla dikkat çeken takımı olmuştu Partizan. Evvelki yıl ligin en genç takımı olarak bir önceki sezonun şampiyonu PAO'nun son 8'e kalmasını engelleyen takım olmaları sonra da TAU karşısında tartışmalı hakem kararlarıyla son maçın son anlarında final fouru kaçırmaları sonrasında ligin en fazla gelişme gösteren oyuncusu Pekoviç'i ve Kecman'ı PAO'ya kaptırdılar. Buna rağmen çıkışları bu yılda sürdü. Yine son 8' e kaldılar, CSKA'ya elenip final fouru kaçırırken Dule yine hakemleri hedef gösterdi. Bu kez de Velickoviç'i Real Madrid'e Tepiç'i PAO'ya verdiler. Ama Vujošević'in eğiticiliği sayesinde yeni sezonda yine büyük işler başaracaklardır.

Vujošević ve Partizan ilişkisi istikrar iyidir klişesinin doğruluğunu kanıtlıyor ama eklemek lazım takımını, camiayı, taraftarı çok iyi tanıyan; camiada hem sevilen hem de takımına, oyuncularına sevgi aşılayan bir hocayla istikrar sağlamak iyidir.

Rakibini öpen oyuncu


Fotoğraf Euroleague.net in 2009'un en iyi fotoğrafı yarışmasından.
Efes Pilsen'li Schumpert'la, Panionios'lu Ioannis Kalampokis Aziz Yıldırım'ın sahada rakibini öpen oyuncu tanımlamasını icra eder gibiler.
Euroleague'den sezonun diğer ilginç enstantanelerine buradan ulaşabilirsiniz.