24 Aralık 2010 Cuma

Yeniden doğuş


Öncelikle şu söylenmeli; Euroleague'de 4 yıldır kendisinden güçlü takımlar karşısında sürekli olarak ezilen, henüz maç başlarında havlu atan Fenerbahçe'nin bu sezon hem Siena'yı hem Barca'yı yenip grup maçlarını Barca'nın önünde kapatması bu takımın geleceği açısından çok önemli.
2. torba 3. torba tartışmasından önce bu takımın iddiasını göstermesi ve özgüvenini sağlaması açısından muazzam bir iş bu.
Özellikle Vidmar'ın sakatlığı ve her maçı aynı ciddiyetle oynamanın verdiği yıpranmanın etkilerinin ortaya çıkışı sonrası sezon başında bazı taraftarlarda oluşan ''bu takım kesin final four oynar şımarıklığı'' yerini ''bu takım zaten Euroleague için zayıf bir kadroya sahip'' düşüncesine doğru evrilemeye başlanmışken kader maçını farklı bir skorla kazanmayı başardı.

Cholet, bu düzey için güçlü bir takım olmayabilir ama karşısında oynamanın zor olduğu, ters bir takım. Onlara karşı hızlı hücum etmek çok zor, bir kere kolay kolay ribaunt vermiyorlar, geriye çok çabuk koştukları gibi geri koşarken bile her topa el sokuyorlar.

Onların atletik ve çalışkan görüntüleri her takım için başa bela ama dünkü maçtaki gibi onları bir kez çözdünüz mü arkası geliyor. Hücum silahlarının az, skor seçeneklerinin dar oluşu sebebiyle geri düştükleri maçları çevirmeleri zor oluyor.

Erman Kunter'in Fransa'daki maçta yaptığını burada da denemesi şaşırtıcıydı aslında. Yine Fenerbehçe'yi dış şut atmaya çağırdı ve yine Fenerbahçe peşpeşe kaçırmaya başladı. Henüz ilk 5 dakika dolmuşken yanlış saymadıysam 9 hücumda 6 üçlük kullanmıştı takım. Neredeyse tamamı boş şut olan 6 üçlüğün sadece 1'ini sokan ilk periyodun sonlarına dek tek bir asist dahi yapamayan takımın Ukiç'in dönüşüne rağmen oyun kurucu aklından yoksun oynayışı kaygı vericiyken, Spahija hiç durmadı hep denedi.

Hücumdaki bu şuursuzluğa çözüm için Greer'i, Kinsey'i çok erken kullanmaya başladı ama Cholet'nin Fenerbahçe'yi hücumda kitleyen oyununun çözülüşü Preldziç'in bu sezon ilk kez suratını düşürmeden sahada yeteneklerini sergilemesiyle, Oğuz'un pota altını dömine eden hücum aklını ortaya koyuşuyla ve Mirsad'ın Cholet'nin kavgacı uzunlarına onlar gibi oynayarak cevap verişiyle gerçekleşti.

İlk yarının ortalarına dek hiç asist sonrası sayı bulamamış olan takımın maçı 28 asistle bitirişi ilginç ve önemli bir nottu. Aynı şekilde Fenerbahçe'de en kötü sezonunu yaşayan Preldziç'in yaptığı 11 asist ve takımı oynatma becerisini yeniden sergilemeye başlaması dışında özgüvenini yeniden kazanmış oluşu gelecek için çok önemliydi. Tabii, Mirsad'ın bu sezon yaşadığı büyük değişime değinmeden olmaz. belki de kariyerinde ilk kez takım içinde bir lider gibi davranıyor, sorumluluk alırken alışılageldik sorumsuzluklarını sergilemiyor, hakemlerle diyalogtan bile kaçınıyor. Dün kendisine sinirlenip, topu üzerine fırlatan Kinsey'i bile hoşgörüyle karşıladı. Aslında ondaki değişim bir bütün olarak takım içerisinde bu sezon sağlanan havayla ilgili. Aydın Örs ve Spahija'nın takıma güven ve sevgi ortamı yaşattığı çok açık.

Bir kez öne geçtikten sonra maç boyunca Cholet'nin kendisine yaklaşmasına izin vermeyen bir ciddiyetle oynadı takım ama yine de sözkonusu olan TOP 16 gruplarından çıkmak olunca işlerin bu kadar kolay olmayacağını bilmek lazım.

Bir kere, halen Ukiç'in alternatifi yok bu takımda. Engin'in dönüşü muhtemelen TOP 16 maçlarının ortalarına denk gelecek ve uzun süren sakatlık sonrası ondan ne zaman verim alınmaya başlanıcak, bu belirsiz. İkincisi, Oğuz'un dün Cholet pota altına 7 faul aldırtıp, orayı dağıtmasına, Kaya'nın yavaş yavaş ritmini bulmasına aldanmamak lazım o bölgede TOP 16 süreci halen sancılı geçecek gibi. Pota altında ortalığı savaş alanına çevirecek oyuncu eksikliği mesela İtalya'daki Siena maçındaki gibi baş ağrıtan bir sorun olabilir.

TOP 16 gruplarıyla ilgili daha net bir değerlendirmeyi kuralar çekildikten sonra yapabiliriz ama bilmek lazım ki son sekize kalmak bu takım için kolay olmayacaktır.

Hiç yorum yok: