19 Aralık 2010 Pazar

Sıkıntı var


Başlık Sergen'den, altını biz dolduralım...


- Aydın Örs ve Spahija başarıdan önce en zor anlarda dahi pes etmeyecek, kendinden güçlü takımlara diş geçirebilecek karakterde bir takım yaratmak istiyorlar. Bu bir geçiş dönemi, zor ve sancılı olacak. Bu süreçte Spahija takımı göz göre göre yıpratarak ilerliyor. Bu bilinçli bir tercih. Siena maçı artık kaybedilmişken acılar içinde sahada koşturan ve buna rağmen farkı kapatmak için çırpınan Ömer'i kenara almamasının başka açıklaması yok. 30 sayı gerideyken de, ligin en zayıf takımıyla oynarken de sahada direnç istiyor, takım her an her hücumda her savunmada maçın son 1 dakikasını oynuyormuş ciddiyetiyle mücade etsin istiyor. Takıma aman vermiyor. Vidaları sıktıkça sıkıyor. Kolay maç düşüncesini aklına getiren olmasın istiyor. Elbette mental olarak bu kadar yıpratıcı bir tutumu sürekli olarak devam ettirmeyecektir ama bu sezon bir geçiş süreci ve bu takım Euroleague'in kaymak tabakasındaki takımlarla her koşulda boy ölçüşebilecek seviyeye gelmeli. Oysa henüz onları sadece işler iyi gittiği zamanlarda yenebilecek durumdayız. Takım yıprandı ama yıpranırken de direnç kazanmayı öğrenecek, krizden kurtulmayı başaracak. Cibona Zagrep maçı öncesi tribünde Aydın Hoca'ya ''hocam Cibona dertli, Radoseviç'te sakatmış galiba'' dediğimde hoca ''böyle düşünmeyin, zayıf takım diye bir şey olmaz asıl bu maçlarda bizim işi ne kadar ciddiye aldığımız ortaya çıkacak'' gibilerinden bir şeyler söyleyip bizi bile hafiften azarladı. Düşünün artık takım içerisinde ipleri nasıl ellerinde tutuyorlar. O maçta atılan 100 sayıya sevinmek yerine yenilen 70 sayıya kızan Spahija'nın ve Aydın Hoca'nın öncelikli hedeflerinin takımda her an işini ciddiyetle yapan bir takım yaratmaya çabaladıkları ortada. Aksi taktirde yoğun maç programını düşünüp bazı maçlarda takımı daha sakin daha gevşek hazırlayabilirlerdi. Ama onlar Siena gibi 30 sayı öndeyken bile maç başındaki ciddiyetini kaybetmeden oynayan bir takım istiyorlar. Sabretmek lazım, sıkıntılı bir süreç bizi bekliyor ama yolun sonu aydınlık.
- Eldeki kadronun henüz Spahija'nın kafasındaki kadro olmadığı açık. Zamanla kadro derinliği ve kalitesi artacaktır. Greer meselesi çok konuşuldu. Spahija'nın onu aslında düşünmediği ama yüksek kontratı sebebiyle elde kaldığı falan. Greer kadrodaysa ondan nasıl faydalanabileceğiniz belli aslında. Sahaya çıktığında eğer topu karşı sahaya o getirmiyorsa şut ritmini çabuk bulabilen bir oyuncu, hücumda tıkandığınızda onun bire bir oyunlardaki yeteneğine güvenip kısa periyotlarla ondan faydalanabilirsiniz. Tabii savunmada onun arkasını başkaları toparlamak zorunda kalır. Ama topu karşı alana o taşıyacaksa, oyun kurma görevini ona verirseniz olmuyor. Hem takım hücum aklını kaybediyor hem de takımın şutuna güvenebileceğiniz ender oyuncularından birisini kaybediyorsunuz. Zaten Greer bir çok yönden takımın zayıf halkası gibi duruyor. Belki de hocanın kafasındaki takımın yaratılması sürecinde onunla yollar ayrılacaktır.
- Kadro derinliği Türkiye ligi için hayli fazlasıyla yeterli olabilir ama sözkonusu olan Euroleague olunca hele de Barcelona ve Siena galibiyetleriyle beklentileri arttırmışken 3 oyuncunun yokluğu takımı yetersiz kılabiliyor. Ön alanda baskının boğucu olmadığı maçlarda gerçek anlamda oyun kurucu olan 2 oyuncunun birden eksikliği sorun olmuyor ama takım bu savunmayı kıtanın en iyi yapan takımlarından birisi karşısında dağılıyor, kafası kesilmiş tavuğa dönüyor. Ukiç'siz takım 3 maçtır Greer'i, Preldziç'i, Can Maxim'i, Erbil'i hatta zaman zaman Kinsey'i ve Ömer'i oyun kurucu gibi oynattı ama yeterli verimi alamadı. Kritik bir süreçteyiz Cholet maçını ve ardından Türkiye ligindeki en iyi iki rakiple 1 hafta içinde oynanacak iki maçı Ukiç'siz kazanmak gerçekten çok zor. Greer ve Preldziç'in oyunkurucu oynamak zorunda kalmaları da onların daha fazla hata yapıp zaten kötü durumda olan morallerini iyice dibe batırıyor.
- Sezon başında bu takımın pota altındaki patlayıcı güç potansiyelini sorguluyorduk. Vidmar'ın yükselişi bu kaygılarımızı gidermiş olsa da onun sakatlığı sonrası pota altında ciddi zaaflar yaşadığımız herkes tarafından kabul edilen bir gerçek. Ağır ve yavaş ayaklara sahip uzunlarımız pick n roll savunmasında felaket, boyalı alan savunmasında positioning zaten kronikleşmiş bir sorun bu takım için. Boyalı alanda rakipler için bu kadar misafirperver olunca rakipler potaya daha yakın pozisyonlar yaratabiliyor, saçma, zorlama şutları daha az atıyorlar. Pota altı savunmasındaki bu direnç eksikliği ve o alanı kapatamamak aynı zamanda çok fazla hücum ribaundu vermeye de yol açıyor ki Barselona, Siena ve Karşıyaka maçlarında bu yüzden rakipler bizden çok daha fazla hücum kullandılar.
- Vidmar'ın sakatlığı sadece pota altı savunmasını etkilemedi. Aynı zamanda hücumda da ciddi sorunlar yaşanmaya başlandı. Vidmar yokken sadece Oğuz'un oynadığı sürelerde rakip uzunları arkasına alıp pota altına topun inmesine sebeb olan pivot oyununu oynayabiliyoruz. Bu olmayınca rakip savunmanın dengelerini bozmak zorlaşıyor. Lavrinoviç ve Mirsad'ın pota altına girmekten çok şutu tercih etmeleri normal. Bu durumda son 2-3 maçtır aldığı süreler arttıkça kendini bulan Kaya'nın 4 numaradan çok 5 numara özelliklerini ortaya koymasını beklemekten başka çare yok gibi. Ama nereden bakılırsa bakılsın pota altında bu kadar dirençsiz kalıp, rakiplere bu kadar çok hücum ribaundu verirken ellerine aldıkları her topu önce potaya atmayı düşünen, savunmada eksik hücumda çoğu kez dağınık iki 4 numaraya sahip olmak sıkıntı yaratıyor.
- Tomas'ı beğenmeyenlere asla katılmıyorum. Transferinden önce bu takıma gelmesini istediğim 3-5 oyuncudan birisiydi. Spahija'nın sisteminde ekmeğini taştan çıkartan skorere ihtiyaç var. Tomas hücumu savaşaşarak yapıyor. Klasik catch n shot skoreri değil. Penetresi, ikili oyunları, fizik mücadelesiyle ve oyun zekasıyla deliyor, dengeleri bozuyor ve yaratıyor. Ama bazen kendisini pure sutör sanıp saçmalamaya başlıyor. Onu yüksek yüzdeyle atacak , kritik anlarda her attığını sokacak bir şutör olarak görmemeli, zaten takımda böyle bir şutör yok.
- Bu takım beklentileri çok arttırdı. Euroleague'de final four lafı çok erken dillendirilmeye başlandı. Oysa yaratılmak istenen takımın henüz ilk nüveleri ortaya çıkıyor. İşler yolunda giderken Barselona'yı bile deplasmanda yenebilen bir takım olabilir eldeki ama ilk kriz anında topu rakip alana taşımakta bile zorluk çeken yanlarını da görmek lazım.

Hiç yorum yok: