Lynn Greer transferiyle ağzımıza bir parmak bal çalındı, yeni sezonu beklerken heyecanlanmamız için bir sebep belirdi, bu hamle demek ki takıma vites yükselttirmeye niyet var bizimkilerde diye düşündürttü lakin Enes Kanter'in eğitim de eğitim diye tutturan ailesi ve açgözlü tüccarlar tarafından apar topar yeni dünyaya götürülmesiyle bir kez daha hüzünlendik. Ne olacak bu kadronun eksikleri, mevcut kadroyla geçen senekinden daha iyi olabilir miyiz diye düşünmeye başladık.
Solomon, Greer, Griçek üçlüsüne ödenen maaşlar öylesine ciddi boyutlarda ki yeni bir transfer yapılması mümkün olabilir mi diye düşünürken Kinsey'de geri geldi. Bu transferi kısa rotasyonu açısından değerlendirirsek doğru bir hamle olarak nitelendirmek gerekecek, hatta hedef tam on ikiden vuruldu bile diyebiliriz.
Geçen sezon Solomon’un yarım sezonluk mesaisi sırasında Fenerbahçe’deki ilk 2 sezonunun aksine takımı ateşleyen ve kazanmaya zorlayan bir lider olmak yerine saçmalama ve takım oyunundan uzaklaşma nöbetlerini sıklaşan ve savunma konsantrasyonu ve sertliği azalmış görüntüsü kaygı vericiydi. Bunun yanı sıra Lynn Greer transferi her ne kadar heyecan verici olsa da Solomon’un hocasına saygı duyduğu günlerdeki performansına geri dönmediği sürece tehlike yaratabilecek bir hamledir. Özellikle her ikisinin aynı anda sahada olduğu sürelerde hatta Griçek’in de düzelip aralarına katıldığı durumlarda iki ucu boklu değneğe benzeyen bir kısa oyuncu kadromuz olacak. Greer’in tempolu oyunda, atmaya ve sokmaya başladığı anlarda, rakip takımın hücum konsantrasyonunun artıp savunma konsantrasyonunun azaldığı periyotlarda önemli bir cezalandırıcı güç olacağı kesin. Ama asıl kritik sorun, Solomon’un eski lider günlerine geri dönmesi ve özellikle de ön alan savunmasının takımın en temel karakteristik özelliği olmasını sağlayan baskıcı ve savaşçı kimliğini geri kazanması olacaktır. Tanjeviç, Greer, Solomon üçgeninde yani Tanjeviç’in geri dönmesini ve alınmasını muhtemelen istemediği bu iki oyuncuyla kurulan ilişkiler içerisinde bu ne kadar mümkün olacak göreceğiz. Tam da bu noktada, Kinsey transferi tam da ‘’cuk oturan’’ bir hamle oldu. Suyu biraz fazla kaçıp, kulak memesi kıvamına gelen hamura biraz un serpip kıvam vermek gibi.
Bir kere geçen yıl kaybolan hücumda agresifliği ve deliciliği sağlayabilecek bir oyuncu, iyi savunmacı, kendisine verilen görevi, oyun içi rolleri nazlanmadan, sorun çıkarmadan kabullenecek, sahadaki varlığı bile Solomon’u morallendirecek ve en öenemlisi de Avrupa tedrisatını daha önce almış, bu kıtanın alan savunması, fazla adıma hatalı yürüme çalınması gibi gerçeklerini görmüş, yaşamış olması. Ancak bizdeki son günleri hatırlanacak olursa, Kinsey’i çok sevmemize sebeb olan o günlerdeki performansında eline değen ilk topları hücum süresine, setin yerleşimine bakmadan potaya göndermeye başladığını, hatta kritik topların kendisine kullandırılmadığı zaman yavaş yavaş tepki göstermeye başladığını unutmamak lazım. Bu durumda burada da aynı kritik mesele karşımıza çıkıyor. Tanjeviç elindeki bu yeni takımın rollerini doğru dağıtmalı ve her oyuncuya bu rolleri gönüllü biçimde benimsetebilmeli.
Kinsey transferi sonrasında, Enes'in gidişi düşünüldüğünden de büyük bir yara açabilir kadroda. Bir kere mevcut kadroda yıllardır eksikliği çok fazla hissedilen, özelikle Euroleague'de hareketli ve şutu olan 4 numaralar karşısında çok zorlanmamıza sebeb olan 4 numara ihtiyacımız var. Enes kalsa da bu eksik ciddi bir yaraydı bizim için özellikle artık iyi şut atan, çok hareketli ayaklara sahip, dışarıdan da oynayabilen, oyuna sete hakim uzunlarla oynayan Euroleague takımlarına karşı zaten çok zorlanacaktık. Şimdi buradaki açığın doldurulması elzem oldu. Hele de savunmaya dair konsantrasyonu günden güne azalan Mirsad'ın bu pozisyonda orjini 4 numara olan tek oyuncumuz olarak kalacağını düşününce herkesin ortak fikri ''bize 4 numara lazım'' şeklinde olacaktır.
Enes'in gidişi sadece bu pozisyonda maç başına alacağı muhtemel 10 dakikayı başka bir isimle ikame etme zorunluluğu doğurmadı daha fenası alttan gelen ve gelişimiyle takıma dinamizm ve pozitif bir yenilenme getirecek bir oyuncuyu getirdik. Misal Semih'in takıma katabilecekleri üç aşağı beş yukarı bellidir ama gelişiminin bu çok önemli evresinde kendisinden hedeflenenin çok üzerinde bir katkıyı patlama sezonunu yaşayıp vermesi muhtemel bir genç oyuncunun takıma katabileceği dinamizm ve hedeflenenin üzerindeki sürpriz katkısı şıçrama yapabilmemiz açısından çok değerli olurdu.
Şimdi gözler elbette iyi bir 4 numarayı bekliyor. Gerçi biraz umutsuzca bekliyoruz. Tanjeviç'in 2 yıldır Oğuz'u potadan bilinçli biçimde uzaklaştırdığını, Semih'ten 3 numara yaratma fantezisini açık açık deklere edecek kadar bu beyhude çabaya inancı olduğunu biliyoruz. Muhtemelen aslında 5 numara olan Oğuz, Semih, Ömer ikilisinden ilk 2'si zaman zaman 4 oynayarak Mirsad'la süreleri paylaşacaklar. Hareketli, özellikle dışarıdan şutu olan, basketbol zekası ve fundemantali gelişkin 4 numaralar bizim potayı bombardımana tuttuğunda Rasim kenardan çağırılacak ve bildiğimiz senaryo devam edecek.
Alttan gelecek isimler içerisinde bu yaraya merhem olabilecek bir oyuncuda görünmüyor henüz.
Ama asıl sorun şurada. Mevcut kadro kendisini yenilemekte direnen Tanjeviç'in aklındaki, gönlündekini tam anlamıyla oynayabilecek bir yapıda mı ? Tanjeviç'in aklındaki beşte; 3, 4, 5 numaraların hatta bazen 2 numaranın bile çok uzun boylu ve çok uzun kollara sahip oyunculara sahip olması gerekiyor, bunu biliyoruz. Herbiri iyi top sürebilen, topu kullanmayı, oyunu kurmayı bilen ve mutlaka iyi şut atabilen en az dört oyuncunun sahadaki 5'de yer alması gerekiyor. Uzun kollar, çabuk ayaklar ve üst düzeyde yardımlaşma bilinci onun savunma anlayışının uygulanabilmesi için şart. Hücumda mutlaka sabır ve yardımlaşma lazım. Her oyuncu sahanın her yerinden iyi şut atabildiği için doğru eli bulmak güç olmayacaktır ama önemli olan topu paylaşmayı bilmek ve mutlaka potaya yüzü dönük hareketlendikleri anlarda uzun kollu uzunlara topu etkili ve çabuk biçimde göndermek lazım.
Tanjeviç'in kısa cümlelerle özetlediğimiz aklındaki bu oyuna kusursuz biçimde uygun düşen bir kadro yapımız olduğunu söylemek güç. Esasında göreve geldiğinde kendisi de bunun farkındaydı ve o kendi aklındaki oyunu oynayacak takımı yaratma sevdasıyla hazır potansiyeli günden güne erezyona uğratan adımlar attı. Hele geçen sezonki Greer ve Devin Smith gibi mevcut kadronun kalitesinin altında ve takımın önüne konan hedeflere yönelik ihtiyaçlara yanıt veremeyecek türden transferleri bizzat ve uyarılara rağmen inatla yapan bir hocanın şimdi bu durumdan yakınmaya hakkı olabilecek gibi görünmüyor.
Ama işin neresinden bakılırsa bakılsın, Tanjeviç'in pek hoşnut olmadığı gerçeği gün gibi açık olan Solomon'un dönüşü dışında bu sezonun ilk transferinin de Tanjeviç'i tanıyan hiç kimsenin ''onay vermiştir'' diyemeyeceği Lynn Greer oluşu yeni sezon öncesi keyifli bir kadro yaratamamış olduğumuzu gösteriyor. Kaldı ki, içeride travmatik biçimde kaybedilmiş bir şampiyonluk serisinin ardından yaşanan yıkımın, Edirne'nin dışında ise kendi kalibresinden üstün takımlara karşı diş geçirimemenin takım üzerinde yaşanması olası kendine güvensizliğin etkilerinin üstesinden gelmekte çok kolay olmayacaktır.
Şu anki kadro konusunda temel bir sıkıntı göze çarpıyor. Takımı uzunlar ve kısalar olarak kabaca ikiye ayırdığımızda her iki grup açısından da hem bir şişkinlik hem de bir yetersizlik göze çarpıyor.
Uzun kadromuz 2 sezon öncesinde Avrupa'nın belki de en fazla ümit telkin eden uzun rotasyonu olarak görülüyordu. Ama gelinen noktada uzun süreli sakatlıklar gibi makul gerekçeleri de olsa, elimizdeki genç uzun oyuncu kadrosunun kendilerini yeterince geliştiremedikleri ortada. Hatta orada bir şişkinlik olduğu bile düşünülebilir. Mirsad’ın halen takımın en kritik oyunculardan birisi oluşu onu vazgeçilmez kılıyor. Günden güne driplingi, şutu, fundemantali ve çabukluğu artan Euroleague seviyesindeki 4 numaralara karşı savunmada direnemeyecek olan Oğuz Savaş, Semih Erden ve Ömer Aşık 3’lüsünün tümüyle devam edildiğine göre uzun kadromuz dolu, zaten 5 yabancı hakkımızı kullandığımızı ekstra yabancıya Tanjeviç’in gayet haklı sebeblerle sıcak bakmadığını biliyoruz.
Bu durumda kısa rotasyonumuz, koçun planlarına, dağıtacağa görevlere, uygulayacağı rotasyona güven duyan oyuncularla gayet korkutucu olabilecekken uzun rotasyonunda Avrupa basketbolunun geldiği aşamada çok önemli bir yere sahip olan dışarıdan oynayabilen, şut atabilen, çabuk bir 4 numaraya sahip olmamak bir yana bu tip oyunculara sahip takımlara karşı savunmada direnebilmesi çok güç bir uzun rotasyonuyla sezona gireceğiz gibi görünüyor.
Solomon, Greer, Griçek üçlüsüne ödenen maaşlar öylesine ciddi boyutlarda ki yeni bir transfer yapılması mümkün olabilir mi diye düşünürken Kinsey'de geri geldi. Bu transferi kısa rotasyonu açısından değerlendirirsek doğru bir hamle olarak nitelendirmek gerekecek, hatta hedef tam on ikiden vuruldu bile diyebiliriz.
Geçen sezon Solomon’un yarım sezonluk mesaisi sırasında Fenerbahçe’deki ilk 2 sezonunun aksine takımı ateşleyen ve kazanmaya zorlayan bir lider olmak yerine saçmalama ve takım oyunundan uzaklaşma nöbetlerini sıklaşan ve savunma konsantrasyonu ve sertliği azalmış görüntüsü kaygı vericiydi. Bunun yanı sıra Lynn Greer transferi her ne kadar heyecan verici olsa da Solomon’un hocasına saygı duyduğu günlerdeki performansına geri dönmediği sürece tehlike yaratabilecek bir hamledir. Özellikle her ikisinin aynı anda sahada olduğu sürelerde hatta Griçek’in de düzelip aralarına katıldığı durumlarda iki ucu boklu değneğe benzeyen bir kısa oyuncu kadromuz olacak. Greer’in tempolu oyunda, atmaya ve sokmaya başladığı anlarda, rakip takımın hücum konsantrasyonunun artıp savunma konsantrasyonunun azaldığı periyotlarda önemli bir cezalandırıcı güç olacağı kesin. Ama asıl kritik sorun, Solomon’un eski lider günlerine geri dönmesi ve özellikle de ön alan savunmasının takımın en temel karakteristik özelliği olmasını sağlayan baskıcı ve savaşçı kimliğini geri kazanması olacaktır. Tanjeviç, Greer, Solomon üçgeninde yani Tanjeviç’in geri dönmesini ve alınmasını muhtemelen istemediği bu iki oyuncuyla kurulan ilişkiler içerisinde bu ne kadar mümkün olacak göreceğiz. Tam da bu noktada, Kinsey transferi tam da ‘’cuk oturan’’ bir hamle oldu. Suyu biraz fazla kaçıp, kulak memesi kıvamına gelen hamura biraz un serpip kıvam vermek gibi.
Bir kere geçen yıl kaybolan hücumda agresifliği ve deliciliği sağlayabilecek bir oyuncu, iyi savunmacı, kendisine verilen görevi, oyun içi rolleri nazlanmadan, sorun çıkarmadan kabullenecek, sahadaki varlığı bile Solomon’u morallendirecek ve en öenemlisi de Avrupa tedrisatını daha önce almış, bu kıtanın alan savunması, fazla adıma hatalı yürüme çalınması gibi gerçeklerini görmüş, yaşamış olması. Ancak bizdeki son günleri hatırlanacak olursa, Kinsey’i çok sevmemize sebeb olan o günlerdeki performansında eline değen ilk topları hücum süresine, setin yerleşimine bakmadan potaya göndermeye başladığını, hatta kritik topların kendisine kullandırılmadığı zaman yavaş yavaş tepki göstermeye başladığını unutmamak lazım. Bu durumda burada da aynı kritik mesele karşımıza çıkıyor. Tanjeviç elindeki bu yeni takımın rollerini doğru dağıtmalı ve her oyuncuya bu rolleri gönüllü biçimde benimsetebilmeli.
Kinsey transferi sonrasında, Enes'in gidişi düşünüldüğünden de büyük bir yara açabilir kadroda. Bir kere mevcut kadroda yıllardır eksikliği çok fazla hissedilen, özelikle Euroleague'de hareketli ve şutu olan 4 numaralar karşısında çok zorlanmamıza sebeb olan 4 numara ihtiyacımız var. Enes kalsa da bu eksik ciddi bir yaraydı bizim için özellikle artık iyi şut atan, çok hareketli ayaklara sahip, dışarıdan da oynayabilen, oyuna sete hakim uzunlarla oynayan Euroleague takımlarına karşı zaten çok zorlanacaktık. Şimdi buradaki açığın doldurulması elzem oldu. Hele de savunmaya dair konsantrasyonu günden güne azalan Mirsad'ın bu pozisyonda orjini 4 numara olan tek oyuncumuz olarak kalacağını düşününce herkesin ortak fikri ''bize 4 numara lazım'' şeklinde olacaktır.
Enes'in gidişi sadece bu pozisyonda maç başına alacağı muhtemel 10 dakikayı başka bir isimle ikame etme zorunluluğu doğurmadı daha fenası alttan gelen ve gelişimiyle takıma dinamizm ve pozitif bir yenilenme getirecek bir oyuncuyu getirdik. Misal Semih'in takıma katabilecekleri üç aşağı beş yukarı bellidir ama gelişiminin bu çok önemli evresinde kendisinden hedeflenenin çok üzerinde bir katkıyı patlama sezonunu yaşayıp vermesi muhtemel bir genç oyuncunun takıma katabileceği dinamizm ve hedeflenenin üzerindeki sürpriz katkısı şıçrama yapabilmemiz açısından çok değerli olurdu.
Şimdi gözler elbette iyi bir 4 numarayı bekliyor. Gerçi biraz umutsuzca bekliyoruz. Tanjeviç'in 2 yıldır Oğuz'u potadan bilinçli biçimde uzaklaştırdığını, Semih'ten 3 numara yaratma fantezisini açık açık deklere edecek kadar bu beyhude çabaya inancı olduğunu biliyoruz. Muhtemelen aslında 5 numara olan Oğuz, Semih, Ömer ikilisinden ilk 2'si zaman zaman 4 oynayarak Mirsad'la süreleri paylaşacaklar. Hareketli, özellikle dışarıdan şutu olan, basketbol zekası ve fundemantali gelişkin 4 numaralar bizim potayı bombardımana tuttuğunda Rasim kenardan çağırılacak ve bildiğimiz senaryo devam edecek.
Alttan gelecek isimler içerisinde bu yaraya merhem olabilecek bir oyuncuda görünmüyor henüz.
Ama asıl sorun şurada. Mevcut kadro kendisini yenilemekte direnen Tanjeviç'in aklındaki, gönlündekini tam anlamıyla oynayabilecek bir yapıda mı ? Tanjeviç'in aklındaki beşte; 3, 4, 5 numaraların hatta bazen 2 numaranın bile çok uzun boylu ve çok uzun kollara sahip oyunculara sahip olması gerekiyor, bunu biliyoruz. Herbiri iyi top sürebilen, topu kullanmayı, oyunu kurmayı bilen ve mutlaka iyi şut atabilen en az dört oyuncunun sahadaki 5'de yer alması gerekiyor. Uzun kollar, çabuk ayaklar ve üst düzeyde yardımlaşma bilinci onun savunma anlayışının uygulanabilmesi için şart. Hücumda mutlaka sabır ve yardımlaşma lazım. Her oyuncu sahanın her yerinden iyi şut atabildiği için doğru eli bulmak güç olmayacaktır ama önemli olan topu paylaşmayı bilmek ve mutlaka potaya yüzü dönük hareketlendikleri anlarda uzun kollu uzunlara topu etkili ve çabuk biçimde göndermek lazım.
Tanjeviç'in kısa cümlelerle özetlediğimiz aklındaki bu oyuna kusursuz biçimde uygun düşen bir kadro yapımız olduğunu söylemek güç. Esasında göreve geldiğinde kendisi de bunun farkındaydı ve o kendi aklındaki oyunu oynayacak takımı yaratma sevdasıyla hazır potansiyeli günden güne erezyona uğratan adımlar attı. Hele geçen sezonki Greer ve Devin Smith gibi mevcut kadronun kalitesinin altında ve takımın önüne konan hedeflere yönelik ihtiyaçlara yanıt veremeyecek türden transferleri bizzat ve uyarılara rağmen inatla yapan bir hocanın şimdi bu durumdan yakınmaya hakkı olabilecek gibi görünmüyor.
Ama işin neresinden bakılırsa bakılsın, Tanjeviç'in pek hoşnut olmadığı gerçeği gün gibi açık olan Solomon'un dönüşü dışında bu sezonun ilk transferinin de Tanjeviç'i tanıyan hiç kimsenin ''onay vermiştir'' diyemeyeceği Lynn Greer oluşu yeni sezon öncesi keyifli bir kadro yaratamamış olduğumuzu gösteriyor. Kaldı ki, içeride travmatik biçimde kaybedilmiş bir şampiyonluk serisinin ardından yaşanan yıkımın, Edirne'nin dışında ise kendi kalibresinden üstün takımlara karşı diş geçirimemenin takım üzerinde yaşanması olası kendine güvensizliğin etkilerinin üstesinden gelmekte çok kolay olmayacaktır.
Şu anki kadro konusunda temel bir sıkıntı göze çarpıyor. Takımı uzunlar ve kısalar olarak kabaca ikiye ayırdığımızda her iki grup açısından da hem bir şişkinlik hem de bir yetersizlik göze çarpıyor.
Uzun kadromuz 2 sezon öncesinde Avrupa'nın belki de en fazla ümit telkin eden uzun rotasyonu olarak görülüyordu. Ama gelinen noktada uzun süreli sakatlıklar gibi makul gerekçeleri de olsa, elimizdeki genç uzun oyuncu kadrosunun kendilerini yeterince geliştiremedikleri ortada. Hatta orada bir şişkinlik olduğu bile düşünülebilir. Mirsad’ın halen takımın en kritik oyunculardan birisi oluşu onu vazgeçilmez kılıyor. Günden güne driplingi, şutu, fundemantali ve çabukluğu artan Euroleague seviyesindeki 4 numaralara karşı savunmada direnemeyecek olan Oğuz Savaş, Semih Erden ve Ömer Aşık 3’lüsünün tümüyle devam edildiğine göre uzun kadromuz dolu, zaten 5 yabancı hakkımızı kullandığımızı ekstra yabancıya Tanjeviç’in gayet haklı sebeblerle sıcak bakmadığını biliyoruz.
Bu durumda kısa rotasyonumuz, koçun planlarına, dağıtacağa görevlere, uygulayacağı rotasyona güven duyan oyuncularla gayet korkutucu olabilecekken uzun rotasyonunda Avrupa basketbolunun geldiği aşamada çok önemli bir yere sahip olan dışarıdan oynayabilen, şut atabilen, çabuk bir 4 numaraya sahip olmamak bir yana bu tip oyunculara sahip takımlara karşı savunmada direnebilmesi çok güç bir uzun rotasyonuyla sezona gireceğiz gibi görünüyor.
5 yorum:
Green'in yerine Greer, Smith'in yerine Kinsey'in gelmesi bile ekndi başına takımı bir üst seviyeye çıkarır. Bunun yanına Gricek'in -gerçekten- takımda olması bir seviye daha yukarı çıkarır. 4 numara meselesi çok konuşuluyor ama kadro zaten ağzına kadar şişmiş vaziyette. Şimdi kadroya bakıyorum: solomon, greer, damir, kinsey, ömer, gricek, mirsad, preldzic, rasim
ömer, semih, oğuz. Şu an 12 kişi var. Maxim'i hiç saymıyorum bile. Konuşulduğu gibi ercek veya herhangi bir 4 numara gelirse kimler takımdan kesilecek çok merak ediyorum.
Berkay Candan ileriye dönük yeni atletik ve skorer 4 numara adayımız olabilir ama minimum 2 senesi var daha A takım için. Tabi onu da elimizden kaçırmazsak.
@efesliler, böyle sayınca derin ve seçenekli bir kadro var gibi gözüküyor ama tam da dediğin gibi ağzına kadar şişmiş bir kadro var elde.
Bir pozisyonda yetersizlik çok belirginken kadroda fazlalıklar var gibi görünüyor. 6. yabancı oyuncuya ben taraftra değilim. Aavrupa'da ve içeride farklı kadrolarla oynamanın sıkıntısını Efes 2 yıl önce yaşadı.
@adsız, Dediğin gibi Berkay'ın henüz zamanı var. Bizim asıl sıkıntımız bu sezon olacak. Önümüzdeki yıl Kinsey kuvvetle muhtemel yerli statüsünde oynayacaktır.
@tozlu parkeler
Doğru diyorsun Berkay daha çok genç ama 17 yaşına girmesine de ne kaldı şurda. Adam artık Yıldız kategorisinde bile değil. Ben Berkay, Erbil gibi şu an yaş gruplarında sivrilen oyuncuların şimdiden olabildiğince A takımda veya ona yakın seviyede liglerde oynatılmaları ve biraz daha sertlik ve tecrübe kazanmaları gerektiğini düşünüyorum. Altyapılarda çok fazla öne çıkan ve yaşıtlarını domine etmeye başlayan oyuncular için o seviye artık basketbollarına pek bir şey kazandırmıyor. Alpella'nın elden çıkarılması büyük bir hataydı bu yüzden ve şu pilot takım olayını bir an önce halletmeleri lazım artık. Altyapının çok geniş bir oyuncu havuzu var ama bu oyuncuların ne kadarını A takımda kullanabileceğimiz şüpheli. Maxim artık a takım oyuncusu ama bu kadroda ne kadar şans bulabilecek mesela. Bu kısa rotasyonunda Tanjeviç Maxim'i benchte bile kullanamaz büyük ihtimalle. Gelişme dönemlerinde bu tarz oyuncuların benchte oturduğu her maç bırak gelişmeyi daha geriye gitmelerine neden oluyor. E artık Maxim'in altyapı takımlarında oynaması da mümkün değil çünkü kalan tek 91'li kontenjanı Aydın'a ayrıldı. Üstelik bu tarz oyuncuların profesyonel liglerde oynadığı her maç NCAA planlarını sekteye uğratacaktır. Yani biz altyapıyı böyle kullanmaya devam edersek çok zor oyuncu çıkartırız alttan. Şurda Rasim'e verilecek dakikalarda bu oyuncular düşünülmeli. Ne oynadığı belli olmayan Rasim gibi oyunculardan daha ne bekliyoruz ki? Hali hazırda NCAA alternatifinin günden güne bu çocukların aklını çeldiğini de düşünürsek bu altyapı organizasyonunda yeni formüllere ihtiyaç var ve bunun ilk adımı iyi bir pilot takım kurmak. Diyeceksin ki Efes iki pilot takım kullanıyor da ne oluyor? Efes de bizle aynı sorunları yaşıyor sonuçta. İyi bir altyapı, mükemmele yakın bir organizasyona rağmen bu oyuncular A takım seviyesine geldiklerinde sorunlar baş gösteriyor. İşte örneklerden yola çıkarak artık bu konuda net bir çözüm üretmemiz lazım. Bu da idarecilerin işi, çözüm üretmek için oradalar. Yoksa tamamen boşa kürek çekiyoruz bu altyapı olayında.
Yorum Gönder