5 Ağustos 2009 Çarşamba

Hoş geldi sefa getirsin


Transferdeki suskunluğumuz Lynn Greer'le bozuldu, sırada Kinsey var, ikna edilmeye uğraşılıyor.
O kadar bekleyip, transferde ve özellikle Euroleague'de çıtanın aşağılara çekileceğinden korkunca Greer transferi ilaç gibi geldi, yalan yok.

Ama onun F4 takımı Olimpiakos'dan geldiğine ve özellikle final niteliğindeki maçlardaki yüksek istatistiklerine bakıp bizi Euroleague'de final foura taşıyacak transferin yapıldığı yanılgısına düşmemek lazım.

Baştan uyaralım, Lynn Greer'in bir dolu pozitif yanını sayabiliriz. Ki bu yazıda bunları sıralayacağız. Ama Avrupa'nın en iyi 10 guardını saymaya kalkıştığınızda onun adını bu listeye yazarmasın derseniz orada durur düşünürüm. En azından bu liste için hiç düşünmeden dilimden dökülecek 5-6 isimden birisi o değildir. Bu pozisyonda Kaukenas, Beciroviç, Saras, Diamantidis, Mc Intyre, Papoloukas gibi oynadığı takıma sınıf atlattıracak isimler varken ilk planda akla gelebilecek isimlerden birisi Lynn Greer değil. Bunu Greer taransferini küçümsediğim için söylemiyorum ama yönetimin Aydın Örs - Tanjeviç tebdili sırasında dile getirdiği final four hedefini somutlaştıracak transfer hamlesinin bu olduğunu düşünmek hiç gerçekçi olmaz.

Buna karşın Euroleague düzeyinde bile kazanma becerilerini geliştirmiş sert ve iyi takımı erezyona uğratan geçen yılki kadro seçimi yanlışlarından bir geri dönüş sinyali verilmektedir. Bu durum da sevindiricidir. Ayrıca Lynn Greer sevilip, baştacı yapılacak özelliklere sahip bir oyuncudur. En azından yetenekleri doğrultusunda alacakları paranın 2-3 katı paralar verilerek mevcut kadronun kapisitesinin çok altında oyuncuları kadroya kattığımız bir sezonun ardından takıma katkısı mutlaka olacak bir oyuncu alınmış oldu. Kaldı ki hatırı sayılır bir Euroleague tecrübesinin yanısıra Avrupa'da oynadığı takımlarda hep zirve mücadelesi içerisinde olmuş bir oyuncudur kendisi.

Ama hemen belirtmek lazım. Greer takıma ve oyuna liderlik edecek değil skora liderlik edecek bir guarddır. Olimpiakos'da Papaloukas gibi takımın kalbi ve aklı olabilen lider bir guardın yanında eli ısınınca ve özellikle de oyunun temposu artınca durdurulması güç bir silah haline gelebilir ama ona takıma karakterini ve kimliğini kazandıracak bir lider gözüyle bakar ve o misyonu ona yüklemeye kalkarsanız yanılırsınız.

Stilini McIntyre'a benzetebilirsiniz. Süratini, solak oluşunu, iyi atıcılığını, savunmanın dengesini bozabilecek özelliklerini, savunmacısından kurtulduğu anda içeriye dalışlarındaki cesareti, dengeli ve bitirici penetrelerini...

Onun maç içi görüntülerinden oluşan kolaj videoları seyredince Avrupa'nın en iyi guardlarından birisini transfer ettiğimizi de düşünebilirsiniz.

Bunlar yanıltıcı olabilir. Onda Mc Intyre'ın organizatörlüğü, oynatma becerisi yoktur. Ama geçen yılki Green-Smith faciasından sonra umutları yeşerten, heyecanı arttıran isim olmuştur bizim için, buna da kuşku yok.

Mevcut kadromuzun ve organizasyonumuzun kapasitesi ve hedeflerimizi göz önünde bulundurup kadronun kimyasını da hesaba kattığımızda ise ''riskli'' diye adlandırılabilecek bir transfer olduğunu da söylemek lazım. Oyunda olduğu dakikalarda diğer kısalara ekstra yükler bindirilmesi gerekli olacaktır mesela. Tam anlamıyla 1 numara değildir. 2 numara için ise boyu hayli kısadır ayrıca Eurolegue'de karşılaşacağımız takımlarda mutlaka çok etkili savunmayla yıpratmanız gereken 2 numaralar varken hem kısa hem de savunma zaafiyetleri olan Lynn Greer'la oynamanız savunmada diğer kısalara fazlaca yük bindirmeniz anlamına gelecektir. Yine de geçen yılki suyu fazla kaçmış hamur kıvamındaki ön alan savunmasını görüp kahrolmuşken buna da şükür deriz. Zira geçen yıl kalbur üstü takımlar karşısında fast-break yapmayı beceremeyen takım Lynn Greer'ın bu konudaki iştahı ve becerileriyle bize keyifli anlar yaşatacaktır.


Greer'ın kariyerine de kısaca değinmek lazım. Etkileyici bir kolej kariyerine sahip. John Cahney's gibi fast-break uzmanı bir koçun yönetimindeki Temple University Owls'da çok başarılı yıllar geçiriyor. Hızlı oyundaki, açık alandaki becerileri, çabukluğu ve dış şutlardaki başarısı takdire şayanken dayanıklılık, güç ve devamlılık sorunları sebebiyle kısa bir Bucks macerasında NBA'de tutunamıyor. Avrupa'da hatırı sayılır başarıları var. Skorer kimliğiyle sivriliyor hep. 2004'de Wroclaw formasıyla hem Polonya'da hem Eurolegue'de sayı kralı oluyor, Napoli formasıyla İtalya'da da ulaşıyor bu başarıya. Son 2 sezonda Yunanistan'da All-star da yer almış. Ayrıca geçen yılki final fourda 31 dakika ortalamayla sahada kalıp 18,5 sayıyla oynamış.
Çok iyi bir atıcı, sertlikten yılsa da hızlı ayakları ve savunma zaaflarını görebilen basketbol zekasıyla özellikle oyunun temposunun yükseldiği anlarda peşpeşe sayılar bulabilen bir oyuncu. Hem dış şutu hem de penetreleri iyi. Ama final four da 30 dakika ortalamayla oynamış bir oyuncuya Solomon ve düzelince Griçek'le birlikte bu süreleri vermek zor olacak. Bu 3'lüye istedikleri süreleri verdiğinizde ise takımın savunmadaki en önemli ateşleyici gücü Ömer Onan'ı, oynadıkça takıma dinamizm ve hücum derinliği katan Preldziç'i, geçen yıl çok iyi bir sezon geçiren Mrsiç'i, kadroya tekrardan katılması düşünülen Kinsey'i ne yapacaksınız. Serhat'ı hiç saymıyorum bile. Bu kısa rotasyonunu adil ve verimli biçimde kullanacak bir koça sahip olduğumuzdan zaten kuşkuluyum ama asıl sorun oyuncuların koça bu konuda güven ve saygı duyup duymamaları.
Greer önemli ve iyi bir oyuncudur ama ilk planda bizim ihtiyaç duyduğumuz guard oyunun kalbi ve aklı olabilen organizatör bir guardken Greer transferi yapılabilecek en doğru iş değildi.





Hiç yorum yok: