12 Temmuz 2010 Pazartesi

Spahija'nın takımı


Erkek basketbol takımının şampiyonluğu sonrası önümüzdeki yılın takımının nasıl şekilleneceği konusunda somut adımlar atılmaya başlandı.

Öncelikle önümüzdeki yıl, geride bıraktığımız sezonki gibi Euroleague tarzı ve standartının dışında, atmasına bağlı olarak kazanacak bir takım oluşturulmayacağı belli oldu.

Ya da şöyle söylemeli; bu sezon hocası farklı telden kadroyu kuranların başka bir telden çaldığı bir kakofoniyi dinlemek zorunda kalmayacağız gibi görünüyor.

Aydın hocanın dönüşü hem şubeyi yeniden yüzü gülen, işlerini severek yapan, başarı için birbirine kenetlenen ve güvenen insanlarla dolu bir ortama büründürücek hem de havaya sıkılmış kurşunların vızıldaması gibi amaçsız ''bu sezon hedef final four'' lakırdılarının yerini plana, programa kavuşmuş gerçek hedeflerle yol alınacaktır.

Ayrıca, takımın hocası ne tarz bir basketbol oynatacaksa ona göre bir kadro yapılanması ve oyuncu seçimi konusunda ısrarcı davranılacaktır.

Geçen yıl başlarken, Tanjeviç'in artık zihninde kemikleşmiş olan basketbol tarzıyla kurulan kadronun ve sahada oynanan oyunun arasındaki uzlaşmaz karşıtlıklardan bahsetmiştik. Daha o günlerden Euroleague'de tutunması çok güç olan, o düzeyde rahatlıkla dağılabilecek, dirençsiz, top kullanma becersine sahip oyuncuların gündelik performanslarına bağlı olarak kazanaıp-kaybedecek bir takım görüntüsü çiziliyordu.

Kazanılan şampiyonluktan dolayı, özellikle final serisi boyunca hem oyuncuların gösterdiği dirençli mücadele hem de Ertuğrul hocanın takıma derleyip, toplayan sevgi dolu disiplinini defalarca övdük. Ama doğrusu bu takımın bu dağınık ve kötü geçirdiği bir sezonda dahi bu ligin finalinde oynayabilecek kapasiteye sahip olduğu ve play-offlar süresince takım olma adına birbirleriyle yardımlaşarak ve sahaya kazanma azimlerini koyarak oynadıklarında şampiyon olmalarının önünde bir engel olmadığıdır.

Oysa bu takım, yerel ligin finalisti/şampiyonu olmaktan çok öte bir misyonu omuzlayabilecek kapasiteye sahip. Euroleague'de geçen yıl yaşanan bozgun yine bu takımın temizlemesi gereken bir hata olarak ortalıkta duruyor.

Önümüzdeki sezon için önemli işler yapılıyor, şube bu işin ehli ve Fenerbahçeliliğiyle güven yaratan bir isme teslim edildi, Avrupa basketbolunun son yıllardaki değişimini ve gelişiminin aynası olan bir hoca takımın başına getirildi.

Ama neyse ki bu kadar olumlu gelişmeyi görmeyi bir anda sindiremeyecek bünyelerin, panzehir niteliğindeki Kaya Peker transferiyle şoka girmesine engel olundu.

Taş gibi bir takım kuruluyor, dahası nihayet doğru işler yapılıyor, şubede sevgi dolu bir ortam yaratılıyor derken kafamıza düşen Kaya'nın etkisiyle kendimize geldik.

Elbette Kaya'nın takımdan ayrılması muhtemel uzunların yerini doldurabilmek açısından yapılabilecek en doğru transfer olduğu iddia edilebilir, bu transferin gerekliliğine dair bin türlü argüman anlatılabilir. İsteyen istediği argümanı savunmakta özgürdür ama bizim bu konuda görüşümüzü tekrar etmeye, bir kez daha savunmaya gerek yok.

Bu formayı giymeye hakkı olmayan insanlar listesinde yer alması gereken adamlara inatla bu formayı giydirmenin haklı gerekçesini ''bir gün herkes Fenerbahçe'li olacak, parayı basar herkesi alırız'' kibirliliğiyle açıklayanlarla aramızda kalın çizgiler olduğunu zaten her fırsatta dile getirdik.

Kısa bir dönemde bünyemizi mutluluklara gark eden gelişmelerini peş peşe yaşamışken; önümüzdeki yılın taş gibi takımı kuruluyor derken, cartman kardeşimizin deyimiyle ''kayalara gelerek'' bir anlamda kendimize geldik.

Kaya transferini bu kadar olumlu gelişmenin bünyelerde yaratması muhtemel zehirleyici etkilere karşı panzehir görevini göreceğini düşünerek devam edelim.

Spahija'nın basketbol anlayışını anlayabilmek için Avrupa basketbolunun son yıllarda katettiği yolu izleyebilmek lazım. Spahija'yı tam da Avrupa basketbolunun bugününü temsil eden bir koç. Tempolu, sahadaki tüm oyuncuların hem savunmada hem hücumda sorumlulukları paylaştığı ve yardımlaşmanın üst düzeyde sergilendiği bir oyun vardır kafasında.

Sertdir, disiplinlidir; bu anlamda klasik yugodur. Ki belki de, bu durum bazen Aydın hocayla havuç sopayı oynamalarına sebeb olacaktır. Zira fazla sertlik bu topraklarda moral bozucu olabiliyor.

Tanjeviç'in basketbolu Spahija'nınkine oranla daha tutucuydu. Tanjeviç döneminde özellikle Euroleague'in üst sınıf takımlarıyla oynanan maçlarda rakiplerin oyunu yüksek tempoda oynamayı başarması durumunda kolayca teslim olup, dağılmasının sebebi büyük oranda buydu.

Tanjeviç'in takımı Euroleague'de tempoyu düşürüp, rakibi uyutmayı başardığı ölçüde başarılı olabilse de bu ligin en iyilerini bu şekilde uyutup, kilitlemek mümkün olmuyordu.

Spahija'nın Fenerbahçe'sinin daha hücumda daha agresif olmasını, oyun temposunu daha yüksek tutmasını bekleyebiliriz.

Öncelikli mesele elbette, Spahija'nın oyununu oynayabilecek kadroyu kurabilmekte. Bu geçiş sancılı olabilir. Takım geçen yıl, türkiye liginde tempolu oyunu iyi oynayarak rakiplerine üstünlük kurarken, Euroleague'de bu durumun aksine tempolu oyunda dağılıyordu. Bu, iki lig arasındaki düzey farkıyla açıklanabilecek bir durum elbette. Sonuç olarak tempo arttıkça iyi takımlarla daha zayıflar arasındaki farklar belirginleşiyor.

Bu sezonun kadrosunun sağlam temelleri olduğunu da unutmamak lazım. Geçen yılın Euroleague performansını ne kadar eleştirirsek eleştirelim, son 4 yılda 3 yerel lig şampiyonluğu kazanmış ve yine bu periyotta sürekli olarak Euroleague'de oynamış bir takım var elde.

Geleceğin takımının omurgasını oluşturacakları düşünülen bir kaç sezon öncesinin ''genç uzun rotasyonu'' dağılmış durumda olsa bile, kazanma geleneği olan, zor zamanlarda sorumluluk üstlenmesini bilip takımı ateşleyebilen oyunculardan kurulu bir temel var elde.

Spahija'nın tempolu ve üst düzey yardımlaşmalı oyununu organize edebilecek guard rotasyonunun elde olup olmadığı bu kadroyla ilgili ilk soru işareti gibi duruyor.

Ukiç'i Spahija elde tutuyorsa elbette bir bildiği vardır. Rakip alana çabuk geçen, tempolu oyunda çabukluğu, dribling yeteneği ve penetre özelliğiyle başarılı olan ama rakibin guarda baskı yaptığı, savunmayı sertleştirdiği bölümlerde silikleşen Ukiç'in geçen yıl NBA dönüşü sendromuna rağmen kazanılan şampiyonlukta önemli bir rolü olduğu yadsınamaz.

Ama savunma sertliğiyle fark yaratamayan, rakip guardı bozma becerisi olmayan, hücumda özellikle rakip savunmanın yerleştiği oyunlarda takımını kombine savunmaları dağıtacak yardımlaşmalı hücumlara sevk edemeyen bir oyun kurucunun birinci tercih olduğu takımların Euroleague'in üst düzey takımları arasında yer alması pek mümkün değil.

Spahija'nın iyi tanıdığı ve güvendiği Ukiç'in geçen yıla oranla ciddi bir gelişimi göstermesi şart gibi görünüyor. Geçen yıla oranla daha dengeli ve defosuz bir takım yaratma konusunda atılan önemli bir adımda kısa forvet olarak sadece hücum özellikleriyle ön plana çıkan değil komple bir takım oyuncusu olan Marko Tomas'ın tercih edilmesiydi. Skorer özellikler olarak sadece iyi şut atmayı artılar hanesine yazabilen oyuncuların Avrupa basketbolunda üst düzey takımlarda yer alabilmeleri git gide güçleşiyor. Bunun yerine konsantrasyonu yüksek, yerleşik savunmayı iyi yapan takımlara karşı kendi şutunu yaratabilme özelliklerine sahip olan, bunu yaparken de topla ilişkisini ''sevda'' düzeyine yükseltmeden yardımlaşmayı ve topu paylaşmayı becerebilen bir anlamda kendi pozisyonu yaratabildiği kadar takımına pozisyon da yaratmayı becerebilen oyuncular bu düzeydeki oyunun tercih edilen aktörleri oluyor. Marko Tomas bu özellikleriyle ve özellikle İspanya macerası sırasında kazandığı savunmacı becerileriyle Griçek ve kadroda kalıp kalmayacağı hala belirsiz olan Greer'in takım oyununda yarattıkları handikapları yaratmayacaktır.

Kendisi gibi, yaratıcı yetenekleri çok gelişkin Emir'le birlikte seyri de doyumsuz oyunlar oynayabilirler. Spahija'nın kendisine yaratılan şutu sokan keskin nişancılardan çok yemeği birlikte hazırlayıp, bir arada yemeyi seven türden adamların üzerine oyununu kurduğunu biliyoruz. Marko Tomas-Emir ikilisi bu anlamda onun kadrodaki kilit oyuncuları olabilir.

Eldeki kadronun en büyük değişimi uzun rotasyonunda yaşadığı açık. Aslında geride kalan 3 yıldır o bölgede bir zenginlikten ziyade gelişimleri beklendiği ölçüde olmayan oyuncuların yarattığı bir şişkinlik var. Giden oyuncuların kayıp hanesine yazılacak boşluklar doğuracağı açık ancak bu durumun Spahija'nın istediği türden kendisine daha fazla seçenekler sunan bir uzun rotasyonu yaratması için elini güçlendireceği de düşünebiliriz.

Spahija, Lavrinoviç dışında bir uzun daha alınacağını söylüyordu. Vidmar'ın sözleşme durumu bu isteğini zora soksa bile kafasındaki uzun rotasyonunun geçen yıllarda sahip olduğumuzdan daha fazla topu eline yakıştıran ve şutu, driblingi daha düzgün oyunculardan oluşturmak istediği belli.

Vidmar'la yolların ayrılması durumunda, uzun rotasyonunda savunma sertliği ve disiplini konusunda sorunlar yaşayacağımız açık. Mirsad bir yaş daha yaşlanmış olacak, kaldı ki artık iyice istatistik yaparak maç kazandıran oyuncu rolüne bürünmüş durumda. Oğuz bu konuda geride kalan yıllarda çok fazla gelişme sağlayamadı, Spahija'nın elinde final serisinde olduğu gibi rolü doğru biçimde çizilip hücumda sahip olduğu muazzam yeteneklerinden maksimum verim alınabilir ama savunma konusunda hem ayak çabukluğunu, hem doğru pozisyon alma becerisini hem de dayanıklılığını geliştirmesini beklemek pek doğru değil. Lavrinovic'in de ortalama bir savunmacı olduğunu düşünürsek pota altında caydırıcı bir savunma oyuncusu özellikle Euroleague'in kavgacı ortamı için şart gibi dgörünüyor.

1 yorum:

Sıradanbirblog dedi ki...

zevkle okudum
teşekkür ederim.