Basketbol takımımızın, Teknosa kupası maçlarında oynanadığı tüm maçlardan galibiyetle ayrılması dışında geçen yıldan farklı olarak bilinçli ve hızlı hücum eder hali yüzümüzü güldürdü. Ama görünen o ki, bu turnuvadaki takım Tanjeviç'in aklındaki ve kalbindeki takım değil. Kanımca gelecek günler için asıl endişe etmemiz gereken mesele de bu olacaktır.
Geçen yılın ortalarından bu yana takım kadrosunun oluşturulması konusunda yönetim ile Tanjeviç arasında bir gerilim hadi tabir ağır kaçtıysa bir görüş farklılığı olduğu sır değil.
Yabancı oyuncu seçimleri konusunda Tanjeviç'in özellikle geçen yılki tercihleri açısından başarısız olduğu çoğumuzca kabul edilen bir gerçek. Keza Solomon ve sonrasında Lynn Greer transferlerinin Tanjeviç'in planlarında mevcut bulunan işler listesinde olmadığı da hepimizin malumu.
Topu kullanmayı ve özellikle de hücumlarda insiyatifi ele almayı, tempoyu delice arttırmayı bu kadar çok seven bir dolu kısa oyuncuya takım oyununu emanet edecek bir oyun anlayışı Tanjeviç'in kitabında hiç bir zaman yazmamıştır. Ama gelin görün ki, Teknosa kupasında geride kalan 3 maçtaTanjeviç'in kitabında yazan basketbol doğrularıyla hiçte paralel olmayan bir anlayışta; koşa koşa ve kısaların tempoyu hızlandırıp ipleri ellerine almasıyla oyunu domine ederek oynayan bir takım vardı sahada.
Tanjeviç'in son 2 yılda yabancı oyuncu transferleri konusunda doğru ve iyi tercihler yapmadığı ortada ayrıca geçen yıl özellikle Euroleague maçlarında düşük tempolu oyunda disiplinli ve konsantrasyonu yüksek savunmasıyla başarılı olup özellikle kısa oyuncuların kalite eksikliği sebebiyle yüksek tempoda bocalayıp, dağılması, hücumlarda şuursuz ve basiretsiz performansı ortadayken onun yanlış oyuncu seçimlerine müdahale etmek doğru gibi görülebilir. Ama bugünkü tabloda bir gariplik var.
Sahadaki takım belli ki onun takımı değil. Lynn Greer ve Kinsey gibi nefes almadan hızla hücum eden, Solomon gibi ayarı her an bozulabilecek ve Griçek gibi setleri onun üzerine yazmazsanız olmayacak dört top canavarı kısanın olduğu bir kadroya Tanjeviç'in tedrisatını kabul ettirmek zaten güç bir iş.
Zaten Tanjeviç'de muhtemelen Lynn Greer yerine oyuna nefes aldırmayı becerecek daha sakin ve topu daha fazla paylaşacak bir guard tercih ederdi.
Ama elbette Fenerbahçe'nin mevcut potansiyeli ve hedefleri doğrultusunda değerlendirildiğinde ''ölçü'' kabul edilebilecek maçlar değildi Teknosa kupasında oynananlar.
Bir kere oynanan 3 karşılaşmada da rakiplerin pota altı gücü bizim takımınkiyle kıyaslanınca hem fizik hem de kalite açısından hayli zayıftı.
Bir tek Banvit'in pota altı gücünün kuvvetinden bahsedilebilir ama onlarla oynanan maçta da Lance Williams kadroda yer almayınca pota altı gücü olarak çok düşük kalibreli takımlara karşı mücadele edildi.
Daha çok kısa oyuncuların kendi oyunlarını oynadıkları, hücumda Tanjeviç'in istediği türden yardımlaşmaların, özellikle uzunların aktif olarak katıldığı 2'li 3'lü oyunların yerine kısaların hızlı ve delici ve bireysel oyunlarının sergilendiği maçlar oynandı.
Bu tip maçlarda göze batmayan bir sorundur bu ama özellikle Euroleague maçlarında bu kadarçok kısaların temposuna ve bireysel oyunlarına güvenerek hücum planlarını yapan bir takımın o sert ve konsantrasyonu üst düzeyde savunmalar karşısında pek fazla başarılı olma şansı olmayacaktır.
Zaten uzunların fonksiyonunu savunma ve ribaunt gücü olarak sınırlayıp, hücumda onları atıl duruma atan bir anlayış Tanjeviç'in basketbol felsefesine asla sığmaz ama mesele kendisinin tercih etmediği çok da belli olan bu kadroya kendi tedrisatını benimsetip benimsetemeyeceği ile ilgilidir.
Basketbol takımımız için sezonun en kritik sorusu da şu anda bu gibi durmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder