8 Mayıs 2011 Pazar
En iyi takımla en keyifli takımın finali
Sezon boyunca bu sezonun en önemli şampiyonluk adayları olarak gösterilen Barcelona ve Olimpiakos'tan yoksun final four'da finale saatler kala kısa bir değerlendirme yapalım.
Önce PANA; takım sporlarında istikrarın, kazanma geleneğine sahip olmanın, sabırla çalışmanın önemini bir kez daha göstererek finale dek geldiler. Sezon başında Euroleague seviyesinde yerleri kolay kolay dolmayacak 2 yıldız oyuncusunu kaybeden, hedefledikleri şampiyonluk için oldukça sıradan bir kadroya sahip oldukları düşünülen, yaşanılan sakatlıkların da etkisiyle ilk tur gruplarından dahi zorlukla çıkan Yunan temsilcisinin DNA'sında kazanmak için gerekli her şeyin varolduğunu bir kez daha anladık.
Avrupa'da son 20 yılın kuşkusuz en başarılı takımı onlar ve yine Euroleague tarihinin en fazla kazanan hocasına sahipler. Bu süre içerisinde Avrupa basketbolunda savunmanın öneminin artması ve sertlik kavramının basketbol lügatına girmesiyle beraber Avrupa'nın en iyi savunma yapan takımı olarak koşullar ne olursa olsun, her daim zirveye oynadılar ve çok kez kazandılar.
Sezon başında Spanoulis gibi Avrupa'nın en yetenekli ve yaratıcı kısalarından bir tanesini kaybettiler, yerini zaman zaman EL seviyesinde bugüne dek pek fazla verim alamadıkları Drew Nicholas'la zaman zaman makine düzeninde işleyen Siena'nın önemli parçalarındayken PANA'ya transfer olan savaşçı, iyi bir takım oyuncusu, ceza şutlarının adamı olan ama Spanoulis gibi yaratıcı olmaktan çok uzak kalan Sato'yla doldurmaya çalıştılar. Avrupa'nın en güçlü, durdurulması en zor pivotlarından Pekovic'i kaybettiler, yerini doldurmaya çalışan Maric ve Voigioukas asla onun gibi pota altını tek başına dağıtacak etkinliği gösteremediler ama yine de bugün final oynayacaklar.
PANA'nın yıllardan beri en önemli özelliği oyunu düşük tempoda, sete sete oynamadaki becerileri. Sert savunmayla rakibi yıldıran, EL'nin kuşkusuz en iyi savunmacısı Diamantidis'le rakibin temposunu düşürüp, guardına öldürücü baskı yaparak oyun planlarını sabote eden, 40 dakika boyunca oyundan hiç düşmemeyi beceren, kader dakikalarını yine Diamantidi önderliğinde sakinlikle ve en efektif biçimde oynayabilen bu takımın kaybetmesi her zaman güç olmuştur.
bu sezonki görüntüleri sezon başından 8'li finallere gelene dek vasat seviyedeyken, Barcelona'yı kendi evinde oynanacak F4'ten ederlerkenki dirençli oyunları parmak ısırtan cinstendi.
Hele son maçta, takımın neredeyse herşeyi olan Diamantidis'in henüz 2. dakikada 2 faulle kenara gelmesi ve oyunun büyük bölümünde EL'de şampiyonluğa oynayacak hiç bir takımın kadrosunda düşünmeyeceği Nick Calathes'e emanet etmesine karşın Diamantidis'siz dakikalarda teslim bayrağını çekmemek için takım halinde direnen ve sonunda kazanan takım imrenilecek bir karaktere sahip.
Diamantidis ve Batiste'yi çıkarttığınızda bu oyuncu PANA'yı şampiyon yapar diyemiyorsunuz ama her biri takımı takım yapan unsurların arasında yer alıyor. Finalde maccabi yaratıcı oyuncularının fazlalığıyla rakibine üstünlük kurmaya çalışacaktır ama PANA takım olarak daha dirençli ve yenilmesi daha güç olan bir takım.
Onlar için kilit nokta, tempolu oyununa güvenen Maccabi'yi sete set oyuna mahkum edebilmekte.
Maccabi ise önemli bir değişim sürecine girdi. 2006'dan bu yana F4'ün uzağında kalıyorlar. Her daim önemli bütçelerle harika takımlar kurmalarına ve saha dışını da iyi yönetmelerine rağmen PANA kadar bu seviyeleri oynama becerileri ve deneyimleri yok. Yine de sezonun en başarılı ekiplerinden bir tanesi oldular. Bu sezon belki de Euroleague'in seyir keyfi en yüksek takımı onlar ama PANA'nın sezon boyunca sergiledikleri tempolu oyuna ve açık alanda yetenekli, yaratıcı, skor gücü yüksek kısalarının oyunu domine etmelerine kolay kolay izin vermeyeceği açık. Bu durumda Perkins'siz Pargo'nun çok sert ve konsantrasyonu yüksek savunma karşısında ne derece sabırla hücum edip takımını yönetebileceği ve yedeksiz durumundayken maçın ne kadar süresinde diri kalabileceği önemli. Ayrıca hızlı hücum edemedikçe Sofo dışında tam anlamıyla bir pivota sahip olmayan takımın pota altı savaşında PANA'ya yenik düşeceğini düşünmekte yanlış olmaz.
Gönlümüzün PANA'dan yana olduğunu söylemeden geçmeyelim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder