Basketbol milli takımı, geçen yıl Eurobasket'te olduğu gibi yine beklentilerin çok üzerinde bir performansla yola devam ediyor. Dileğimiz geçen yıl orada olduğu gibi tek bir yenilgiyle herşeyin altüst olmaması.
Yıllardır hedef olarak gösterilen şampiyonaya hazırlık sürecinde kazanamamayı alışkanlık haline getirmiş takımın yenilgisiz biçimde yoluna devam ediyor oluşu bir yandan şaşırtıcı ama diğer yandan Tanjeviç'in bu tür sürprizlerine alışık olanlar açısından beklenir bir performans.
Takımın şu ana kadar oynadığı tüm karşılaşmaları kazanmış olması kazanırken de hemen hemen her maçın tüm periyotlarında savunma konsantrasyonunu hiç kaybetmeden ciddiyetle mücadele ediyor oluşu kalbimizdeki madalya ümitlerini yeşertiyor. Yalnız gözden kaçırmamak lazım ki; şampiyona boyunca oynanan tüm maçların senaryosu birbirlerine benzer biçimde bizim takımın skor olarak önde koştuğu, rakiplerin yetişmek için kovaladığı biçimlerde gelişti.
Şampiyonanın kendi evimizde oynanıyor oluşu kimseyi kandırmasın, salonu dolduran izleyicilerin sahada sergilenenin eğlence kısmından öte ilgisinin pek olmadığı aşikar.
Maçların gidişatı geride kalan maçlar gibi olduğu sürece bu eğlenceye eşlik etmekte sorun yok ama önümüzdeki maçların senaryolarının aynı tekdüzelikte gelişmeyeceğini tahmin etmekte güç değil. Bu durumda, takımı geri düştüğünde, kazanmaya dair umutları azaldığında yeniden oyunun içine sokacak, gerektiğinde rakibin sertleşmesine oyuna müdahaleleriyle izin verdirtmeyecek bilinçli bir taraftar baskısı ve desteği yaşanmazsa şampiyonanın kendi evimizde oynanıyor oluşunun avantajını yaşatacak en önemli dinamik kadükleşecektir.
Yine de, madalya kazanmaya dair yaratılan sinerji boşa değil. Bu takımın bu hedefi gerçekleştirecek hazırlığı ve hedefe dair inancı tam.
Gruptan lider olarak çıkmış olmakta yarı finale kadar olan eşleşmelerde önemli bir avantaj sağladı. Fransa iyi savunmacı ve inatçı kimliğiyle oyun bozan bir takım olsa da kalite olarak bizimkiyle bboy ölçüşebilecek seviyede değildi.
Slovenya ise Fransa'dan bambaşka bir kimliğe sahip; oyun zekası çok gelişmiş, saha görüşleri mükemmel, şut yetenekleri üst düzeyde ve oyun kurmayı çok iyi beceren oyunculardan kurulu ama katıldıkları hemen hemen her turnuvada kazanmaya dair inatçılıklarının ve savaşçı ruhlarının eksikliğini hissettikleri için kadro kalitelerinin paralelinde başarılar elde edememiş bir ekip.
Bu nedenle, mesela tam bir savaşçı ekip olan Sırbistan'a tercih edilebilirler. Ama turnuvanın çıkış yapan takımlarından birisi oldukları unutulmamalı.
Slovenya, yıllardır katıldıkları her turnuvada gönülleri fetheden takım olmayı becermiş olsa da geçen yıl Eurobasket'te kazandıkları 3. lük dışında önemli bir başarı elde edebilmiş değildi. Kuşkusuz, yumuşak bir takım oluşları bu durumu doğuran en büyük handikap olarak değerlendirilmeli.
Bu handikaplarının farkında olan koçları Memi Beciroviç'in takımı yüksek tempoda oynatmaktan ve oyunu sertleştirecek hamlelerden kaçınarak oyun kurma becerisi yüksek oyuncularının oyun zekalarını öne çıkartacağı sete set hücumları tercih etmesi bundan olsa gerek.
En önemli özellikleri, rotasyonlarında mutlaka oyun kurma becerisi çok yüksek olan 2 guardı aynı anda oynatıyor olmaları. Bu özellikleri, şampiyona boyunca bizim takımın en önemli becerilerinden olan alan savunmasının boşa çıkmasına sebeb olabilir. ,
Sete yerleştiklerinde topu çok akıllıca dolaştıran ve uzunları dahil olmak üzere saf şütorlere sahip bu takıma karşı bundan önceki maçlarda guardı baskı altına alıp önce düzen bozan ardından hareketli alan savunmasıyla rakibi paniğe sokan milli takımın yeni savunma taktikleri üretmesi gerekecek.
Lakoviç, Dragiç ve Beciroviç üçlüsünün oyun zekaları ve saha görüşleri Slovenya'nın oyununun temel direğini oluşturuyor. Kariyeri boyunca sakatlıklarla boğuşan Beciroviç'in şampiyonada beklenen seviyede oynamadığı düşünülebilir ama bu saçayağını oluşturan oyunculardan birisi olarak hala çok değerli.
Slovenya kolay kolay hücum düzenlerini bozabileceğiniz bir takım değil. Oyunu hızlandırabildiğiniz ölçüde oyun kurmadan hücuma çıkmalarını sağlamak oldukça zor. Yüksek tempodan kaçınıyorlar, hücumda insiyatifi mutlaka Lakoviç, Dragiç, Beciroviç üçlüsünden sahada olan ikisinin ellerine bırakıyorlar. Onlar dışında Nachbar gibi savaşçı özellikleri kısıtlı ama çok tehlikeli şutu olan bir skorere sahipler. Nachbar'ın şampiyonanın başından bu yana Slovenya'nın en iştahlı oyuncularından birisi olduğunu ve Slovenya'nın eksik kalacağı düşünülen bölgedeki, uzun rotasyonundaki oyunculara ribauntlarıyla hatırı sayılır yardımları olduğunu da unutmamak lazım.
Lakoviç'in sakin oyun kuruculuğu, Dragiç'in kendinden beklenen patlamayı yapıp rakip savunmanın dengelerini alt üst eden penetreleriyle kurulan setlerde Nachbar'ın boşa çıkıp bulacağı 3 sayılık atışlarla savunmamızı çökertme ihtimali göz korkutuyor.
Slovenya oyun zekası, saha görüşü ve hücumda topu paylaşmayı bilen oyuncularla öne çıksa da, oyun sertleştiğinde ve tempo arttığında düzeni bozulan bir takım. Sahada sürekli olarak çok becerikli ve hücum yetenekleri gelişmiş 2 oyunkurucuyla oynayabiliyor olmalarına rağmen pota altında güçlü takımlara karşı sorunlar yaşamaları muhtemel.
Lorbek kardeşlerin kadroda olmaması onlar için doldurulması çok güç bir boşluk doğuruyor.
İlk bakışta muhteşem bir pivot fiziğine sahip olduğu düşünülen Brezec, oyun zekası ve hücum becerilerine rağmen fiziksel mücadeleden kaçan yapısıyla o bölgeyi savaş alanına çevirmekten uzak bir oyuncu.
Şu ana kadar iyi bir turnuva geçiren Miha Zupan ve Uros Slokar'da savaşçı oyuncular, inatçı ve kolay kolay yenilgiyi kabul etmeyen oyuncular ama Vidmar dışında boyalı alanda rakibe gözdağı verecek oyuncuları yok. İşler oralarda kavga etmeye gelince bizim takımın Slovenya'ya önemli bir üstünlük kuracaktır.