25 Kasım 2010 Perşembe

Yayınlamayacaksınız niye aldınız


Euroleague'de bu sezon kan gövdeyi götürüyor, özellikle Fenerbahçe ve Efes Pilsen'in yer aldığı gruplarda hesaplar iyice karmaşıklaştı, bu 2 grupta ilk 2 için 4'er takımın aday olması, Cholet, Fenerbahçe, Union Olimpija ve tersten CSKA sürprizleri hayli ilgi çekici.
Ama malesef, Euroleague yayın haklarını alan NTV, Fenerbahçe maçları dışında maç yayınlamıyor, kıtanın basketbolda bu en üst düzey ligini izlemekten mahrum ediyor bizi.
Bravo ntv.

Ergün Öztuna'dan Ülker'e


Kurumsallığın dibine vurmuş kulübümüzün resmi sitesinde Alex'in lig tarihinde Fenerbahçe'nin 3000. golünü atması vesilesiyle formasının müzeye kardılış töreninin resimleri var. Bu sırada lig tarihinde ilk golümüzü kaydeden Puşkas Ergün'ün forması da, müzeye konmuş.
İyi güzel de, Ergün Öztuna'nın müzeye kaldırılan formasının arkasında Ülker reklamı olanca dominantlığıyla Ergün Öztuna'nın isminin önüne çıkmış. Sanırsın o yıllarda da çubuklunun üzerinde Ülker reklamı alınıyormuş. O gün Ergün Öztuna'nın giydiği formanın benzerini yaptırmak çok mu zor.
Utanmasalar Fenerbahçe tarihini anlatan kitaplara sokacaklar Ülker ismini, İşgal yıllarında Fenerbahçe futbol takımının işgal kuvvetlerinin takımları karşısında aldıkları galibiyetler savaş cephesinde moral yaratırken, bu galibiyetler cephedeki askerlere falım sakızlarının manileri yerine konmuş küçük kağıtçıklarla iletildi falan diyecekler.

Rytas maçının gösterdiği; Oğuz'un önemi


Vilnius ve Kaunas şehirleri, takımlarının form durumu ne olursa olsun, Euroleague jargonunda zor deplasman tanımını her zaman hakeder. Bu deplasmandan, maçın neredeyse tüm bölümlerinde ipleri elinden kaçırmadan ve rakibin üstünlük kurmaya başladığı süreçlerde oyun disiplinini kaybetmeden, dağılmadan tekrar dümene geçmeyi bilerek rahat bir galibiyet almak ise Fenerbahçe için sezon başından bu yana olduğu gibi takdire şayan olarak değerlendirilmelidir.
Euroleague'in şu anda belki de en iyi baskılı ön alan savunmasını yapan takımı olan Fenerbahçe karşısında Zalgiris'in tedbile uğramış guard rotasyonunun sınavı gibi başladı maç.
Oyun kuruculuktan anladığı kendi şutunu yaratmak olan El-Amin'in baskılı savunma karşısında bocalayıp, ilk yumruğu Fenerbahçe'ye atma şansı tanıdığı ilk periyotta göze batan Vidmar sonrası dağınık ve dirençsiz bir görüntü çizen Fenerbahçe pota altı savunmasının kendisine çeki düzen verdiğiydi.
Çok istekli ve özellikle savunmada ve ribauntlarda önceki maçlara oranla daha fazla rol almaya çabalayan Lavrinoviç'in iştahını bir kenara not etmek lazım. Ama, Rytas pota altı gücünün Bajramoviç'in yokluğunda Vidmar'sız Fenerbahçe uzun rotasyonunu Euroleague'in gruplar sonrası iyice sertleşip, zorlaşacak evreleri için test edecek dirençte olmadığını es geçmemeli.
Şutu olan Bjelica ve oyun zekası ve yetenekleriyle umut vaadeden Valanciunas'ın bizde ilk beş başlayan Kaya ve Lavrinoviç'in fizik güçleri ve tecrübeleri karşısında ezilmeleri normaldi.
Buna rağmen, Vidmar'sız takımın Oğuz sahada olmadığı sürelerde topu içeriye indirmeden oynamasını ''topu boyalı alana indirmeden şut atmak doğru değil, top en az bir kere içeriye inmeli'' ezberiyle açıklanacak bir şey olmadığı iyice belli oldu.
Vidmar ve Oğuz gibi cüsseli ve fizik güçlerini vücut vücuda mücadelenin en sert geçtiği pota altında kullanmaktan çekinmeyen adamlar ısrarla oralarda yerleşmeye çalışıp, kısaların ilgisini topu oraya indirmeye çekiyorlar. Oysa, ne topsuz oyunda o bölgeyi gücüyle delmeye çalışmaktan ziyade, guardla pick'n roll oynayıp, pozisyonunu yüzü dönük ve hareketliyken bulmaya çabalayan Kaya ile ne de hücumda pota altı itiş kakışından hoşlanmayıp, ben de bu boyla bu şut yeteneği varken tercihim dış şut olur diyen Mirsad ve Lavrinoviç'le ''topu ısrarla içeriye indirmek lazım'' ezberi somutlaşıp gerçeğe dönmez.
El-Amin'le maçın içine giremeyen Rytas'ın yaşlı kurt Saras'ın oyun zekasıyla Fenerbahçe savunmasının yumuşak karnı pick'n roll savunmasının üzerine gidip, savunmada yavaş uzunlarımıza karşı genç ve hareketli uzunlarını kullanmayı becerip bir de üstüne salonu, takımı havaya sokacak ''tam zamanında'' atılması gereken şutları isabetli kullanmasıyla Rytas'ı maça gecikmeli de olsa sokması sonrası Fenerbahçe'nin dominantlığı Oğuz'un oyuna dahil olmasıyla geri kazanması da üst paragrafta anlattıklarımızla ilgilidir.
Oğuz, Vidmar sonrası takımın hücum düzeni açısından çok kıymetli bir oyuncudan alternatifsiz bir oyuncuya dönüşte. O yokken topu içeriye indirmek, hücumda çeşitlilik sağlamak zorlaşıyor.

24 Kasım 2010 Çarşamba

Var mı bizden büyüğü, varsa çıksın ortaya

Şu takım için, kısalar iyi ama Fowles'ı durdurabilecek uzunları yok diyenler oldu, 1 ay önce cevabını aldılar.
Diğerlerini geçer ama bu savunmayla UMMC karşısında patlar diyenler vardı, onlar da cevabını aldı.
Bu takımın çok sayı yemesine bakıp, kötü savunma yapıyor sonucuna varan determinist yaklaşıma katılmıyorum, deli gibi tempo yapıp, maksimum 10-15 saniyede hücum kullanan takım maç başına normalinden fazla sayıda hücum karşılamak zorunda kalır ve dolayısıyla fazla (tabii hangi kıstasa göre) sayı yer.
yine de, bu takımı bir de Ros Casares önünde görmek lazım diyen varsa onları da allaha havale ediyorum.



23 Kasım 2010 Salı

Rytas oyuncuları, Zalgiris Kaunas maç istatistikleri.


İstatistikler, Euroleague'deki bugün karşılaşacağımız Lietuvos Rytas'ın Litvanya ligindeki son maçından. Zalgiris Kaunas'a 85-60 yenilmişler.
Bajramoviç'in sakatlığı sonrası pota altında hayli sorunlu oldukları su götürmez bir gerçek. Ama asıl mühim nokta El-Amin'in verimlilik puanı.
-2'yle maçın en kötü oyuncusu olmuş. El-Amin'in tek başına maç kazandırabilecek bir oyuncu olduğu gerçeği tartışılamaz ama o derece tartışılamayacak olan bir gerçek daha var El-Amin'in oynadığı takımlar onun verimsiz ve kendine yontan oyun kuruculuğu altında asla hücum düzenlerini oturtan takımlar olamazlar.
Yine de, El-Amin ve Saras'lı bir Lietuvos Rytas ilginç bir rakip olacak. Karşısında Euroleague'in bu sezonki en baskılı kısa savunmasını gören El-Amin'in ve ölüsü bile Avrupa'nın en iyi skorer guardlarından birisi olarak kabul edilebilecek Saras'ın performanslarını merakla bekliyoruz.

21 Kasım 2010 Pazar

İlk Bakışta Sean May Transferi


Vidmar'ın, tam da, ''bu sezon hiçbir şey ters gitmeyecek mi'' derken tadımızı kaçıran sakatlığı sonrası beklenen transfer hamlesi gerçekleşiyor gibi.
Henüz imzalar atılmamış olsa da, resmi siteden duyurulduğu üzere, harika bir kolej kariyerinin ardından NBA'de bir türlü dikiş tutturamayan Sean May ile sağlık kontrolleri sonrasında imzalar atılacaktır.
Bu sezon, geçen yıllardaki gibi birden çok fikrin ürünü bir karmaşanın ürünü olan değil, işi bilen ekibin titizlikle oluşturduğu ve hedeflenen başarılara ulaşabilecek doğru planlarla yaratılmış bir kadro var elde. Atılan doğru adımlar, sezon boyunca doğru işlerin yapılacağı umudunu doğuruyor bizde. Ama, peşinen söylemek lazım ki; Sean May transferi ilk bakışta, bu sezonun en defolu hamlesi gibi görünüyor.
Herşeyden önce, kariyeri sakatlıklar sebebiyle kesintiye uğramış, fizik açıdan şu anda sezonun tam ortasında olan bir takımın ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak bir oyuncu transferi soru işareti yaratır kafalarda. Buna rağmen, işin başında Aydın Hoca olunca, kafada her atılan adımı doğru olarak yorumlama telaşıyla şöyle bir düşünce oluşmuyor da değil; şu an 4 uzuna sahip olan takımın TOP 16 gruplarına kadar Vidmar'dan doğan boşluğu kendi kaynaklarını kullanarak doldurması bu sırada Sean May'in fit hale getirilip kendisinden TOP 16 sürecinde ve sonrasında verim alınması düşünülebilir.
Ama kendimizi olumlu düşünme adına ne kadar zorlarsak zorlayalım, bu kadar diz sakatlığı sorunu yaşamış bir uzundan bundan sonra tam anlamıyla bir pivot gibi hücum etmesini bekleyemezsiniz. Fundementali arkası dönük oyuna ne kadar uygun olursa olsun, ciddi diz sakatlıkları yaşamış bir uzun hücum alışkanlıklarını ister istemez değiştirir. Takımın Vidmar'ın sakatlığı sonrası oynadığı 2 maçtada gördüğümüz üzere, onun yokluğu sadece çokca dile getirildiği gibi savunma direnci ve sertliğinin azalmasını doğurmadı. Bunun yanısıra Vidmar'ın zayıf olan yönü oyunun hücum tarafı olmasına rağmen Vidmar'sız takım, Oğuz'un kenarda olduğu zamanlarda hücum opsiyonlarından boyalı alana topu indirmeyi çıkarmış görünüyor. Arkasına savunmacısını alıp rakibi pota altına sürükleyip, hücumun merkezini de oraya iten bir güce sahip olmayınca, pota altı itiş kakışından kaçıp daha ziyade şut ve yüzü dönük oyunları tercih eden uzunlar elde varken sağlam, güçlü bir Sean May bile doğru bir transfer gibi görünmezken, diz problemlerinden dolayı sırtını potaya dönmekten kaçınacak bir Sean May sezonun yanlışı olacak gibi bir izlenim doğuruyor.
Elbette, Vidmar'ın yerini dolduracak adamı bu saatten sonra nasıl bulacaksın diyenlere sözüm olamaz.
Zaten, basketbolda tempo arttıkça, uzunlardan oyunun pas, dribling, şut, çabukluk, hızlı ayaklar gibi yumuşak meziyetlerini kazanmaları beklendikçe bildiğimiz eski tip, Vidmar gibi kalıbından beklenen gücü sahaya yansıtan, savunmada ortayı kapatmayı becerebilen, gücüyle korkutan uzunların sayısı azalıyor, NBA bu tipten pivot ihtiyaçları için Avrupa'nn daha fazla kapısını çalıyor ve yeni kıtaya artık daha fazla uzun göçü olduğu için kaynaklar azalıyor, Avrupa'lının elinde kalan üst düzey bir avuç pivot ise zaten ihtiyacı olan takımların elinde.